DİN: Akıl sahibi insanların kendi istek ve
iradeleriyle seçtiği ilahi kurallar bütünüdür.
Dinler 3 Kısma
Ayrılır:
1 => Hak(Gerçek)Din:
Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara gönderilen ve günümüze
kadar bozulmayan dindir.
Örnek: Tek örnek İslam Dinidir.
2 => Muharref(Bozulmuş)Din:
Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara gönderilen fakat sonradan
insanlar tarafından bozulan dinlerdir.
Örnek: Hıristiyanlık, Yahudilik, Musevilik
3 => Batıl(Gerçek
Olmayan): Allah tarafından gönderilmeyip insanlar tarafından uydurulan
dinlerdir.
Örnek: Şamanizm, Satanizm, Budizm, Hinduizm…
İSLAM: Kelime manası teslim olmak demektir.
Dini anlamda ise Allah’a ve Peygamber efendimize her konuda teslim olmak, boyun
eğmektir.
Allah katında
geçerli olan tek din İslam’dır.
İslam dininin
amacı getirdiği hükümlerle insanları dünyada ve ahirette huzura ve mutluluğa
kavuşturmaktır.
İslam dini 3 ana
bölüme ayrılır;
1 => İnanmak( İtikad )
<Allah’a
inanmak, şarabın haram olduğuna inanmak, namazın farz olduğuna inanmak>
2 => Emir ve yasaklara uymak ( Amel, İbadet )
<Namaz, Oruç, Zekât, Hac>
3 => İnsanların yaşayışı ile ilgili hükümler
( Ahlak,
Muamelat, Ukubat )
<Alışveriş, evlilik, cezalar>
İslam dini;
1 -> Son
dindir
2 -> Hz.
Peygamber sonraki bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.
3 -> Önceki
peygamber ve kitapları doğrular.
4 -> Önceki
dinleri ve hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Geçersiz kılmıştır. Tek makbul
din İslam’dır.
Kelime-i Tevhid: Birleme kelimesi
Arapçası: Lâ İlâhe İllallâh Muhammedür rasûlüllâh.
Türkçesi: Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.
Hz. Muhammed (sav) Allah’ın elçisidir.
Kelime-i Şehadet: Şahitlik kelimesi
Arapçası: Eşhedü ellâ ilâhe illâllah ve
eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh.
Türkçesi: Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka
hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed(sav) Allah’ın kulu ve
elçisidir.
***Müslüman
olmak için bu kelimenin Arapçası dil ile söylenilip, Türkçesi kalp ile kabul
edilmelidir.
İMAN: Allah’ın Hz. Muhammed(sav) aracılığıyla
göndermiş olduğu tüm esasları dil ile söyleyip kalple kabul etmektir. Bir esasa
inanmamak hepsini inkâr etmek demektir.
İLAH: Kendisine ibadet edilmeye layık olan.
Tek ilah Allah’tır.
TANRI: İlah kelimesinin Türkçesidir. Ama Allah’a
tanrı denilmesi uygun değildir. Tanrı tüm ilah olduğu iddia edilen şeyleri
kapsar.
ALLAH: İlah olduğu iddia edilen şeyler içinde
hakiki gerçek ilah olduğunu belirtmek için ilah kelimesinin başına “El” eki
getirilmiş ve “El-İlah” olmuştur. Geçiş halinde ise vasıl hemzesi(harekeli
elif) düşeceğinden El-lah şekline dönüşmüştür. O halde El-lah kelimesinin
manası ise kendisine ibadet edilmeyi hak eden asıl ilahtır. Diğer şeylerin
ilahlığı sadece boş iddiadır.
İnanç yönünden insanlar 3 e ayrılır;
1 => Mümin: Allah’a ve rasulüne ve
bildirdiklerinin doğruluğuna inanan kimseye denir. Muhakkak cennete gidecektir.
2 => Münafık: Münafık iki çeşittir;
Ä2.1 Ø İman Bakımından Münafık: Allah’a ve rasulüne
ve bildirdiklerinin doğruluğuna inanmadığı halde inandığını söyleyen kimseye
denir. Müslüman olmayan ama Müslüman
olduğunu
söyleyen kimseye denir. Bu kişiler cehennemin en alt tabakasındadırlar.
2.2 Ø Amel Bakımından Münafık: Aslında Müslümandırlar
ama münafıklık alametleri denilen konuştuğunda yalan söylemek, söz verdiğinde tutmamak,
emanet verildiğinde emanete hıyanet etmek gibi özellikleri kendisinde
bulunduran kişiye denir.
3 => Kâfir: Allah’a ve rasulüne ve
bildirdiklerinin doğruluğuna inanmayan ve açıkça inanmadığını söyleyen kimseye denir.
Ebedi cehennemde kalacaklardır.
4 => Müşrik: Allah’a inanıp Allah’tan başka
ilahın var olduğunu kabul edenlerdir. Allah’a ortak koşana denir.
İMANIN DERECELERİ: İki kısma ayrılır;
Ä1- İcmali İman: İnanılacak şeylerin hepsine
birden kısaca inanmaktır.
2- Tafsili
İman:
İnanılacak şeylerin hepsine tek tek tafsilatlı bir şekilde inanmaya denir.
İMANIN ŞARTLARI
1 è Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak
2 è Allah’ın meleklerine inanmak
3 è Allah’ın kitaplarına inanmak
4 è Allah’ın peygamberlerine inanmak
5 è Ahiret gününe ve öldükten sonra dirilmeye inanmak
6 è Kaza ve kaderin hayırlısının ve şerlisinin Allah tarafından
olduğuna inanmak.
ÂMENTÜ
Arapçası: Âmentü Billâhi Ve Melâiketihî Ve Kütübihî
Ve Rusülihî Vel Yevmil Âhiri Ve Bil Gaderi Hayrihî Ve Şerrihî
Minellâhi Teâlâ Vel Ba’sü Ba’del Mevti Haggun.
Eşhedü ellâ
ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.
Türkçesi: Ben
Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına,
Peygamberlerine, Ahiret Gününe, Kaderin hayırlısının ve şerlisinin Allah tarafından
olduğuna, Ölümden sonra dirilmenin hak olduğuna İman ettim. Ben şahitlik ederim
ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hz.
Muhammed(sav) Allah’ın kulu ve elçisidir.
1►ALLAH’IN
VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE İNANMAK
Zati
Sıfatlar:
Sadece Allah’a ait olan sıfatlardır.
1àVücud: Allah’ın var olması, yokluğu
düşünülemez
2àKıdem: Allah’ın varlığının başlangıcı
olmaması, ezeli olması
3àBeka: Allah’ın varlığının sonu olmaması,
ebedi olması
4àVahdaniyet: Allah’ın eşi benzeri ve ortağı
olmaması, bir olması
5àMuhalefetün lil-havadis: Yarattıklarına
hiçbir şekilde benzemesi<zaman, mekân, şekil, renk, yemek yemek, kızmak,
gelmek, unutmak, utanmak, yönelmek, anne-baba-çocuk olmak gibi sonradan
yaratılanların özelliklerinden beri olması>
6àKıyam bi-nefsihi: Var olmak için hiçbir şeye
muhtaç olmaması, varlığının kendinden olması
Subuti
Sıfatlar:
Allah’ta sınırsız ve aletsiz yarattıklarında sınırlı ve aletli olan
sıfatlardır. Yarattıklarındaki bu sınırlı sıfatlar Allah’tan gelir.
1àHayat: Allah’ın diri olması
2àİlim: Allah’ın her şeyi bilmesi
3àSemi’: Allah’ın her şeyi işitmesi
<duyma aleti
kulak olmadan>
4àBasar: Allah’ın her şeyi görmesi
<görme aleti
göz olmadan>
5àİrade: Allah’ın bir işin olmasını istemesi ve o
işin anında olması
6àKudret: Allah’ın her şeye gücü yetmesi
7àKelam: Allah’ın konuşması
<ses, harf,
öncelik sonradan olmadan>
8àTekvin: Allah’ın yaratma sıfatıdır.4 Kısımdır.
8.1èTahlik: Yaratmak
8.2èİmâte:
Öldürmek
8.3èİhyâ:
Diriltmek
8.4èTerzik: Rızıklandırmak
Vücûd Sıfatı
Bu sıfat, Allah
Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa
bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib
bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm
âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı
olan adem (yok olma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ
etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i
yaratan ve vâr eden O'dur.
Kıdem Sıfatı
Kıdem, Allah
Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmaması demektir. Allah Teâlâ kadîmdir,
ezelîdir. Yani önce yok iken sonradan vâr olmuş değildir. Geçmişe doğru ne kadar
gidilirse gidilsin, Cenâb-ı Hakk'ın vâr olmadığı bir an, bir zaman, tasavvur
edilemez. Aslında zaman ve mekânı yaratan da O'dur. Allah Teâlâ zaman ve mekân
kayıtlarından münezzeh, ezelî ve kadîm bir Zât-ı Zülcelâldir. Kıdem'in zıddı
olan hudûs (sonradan olma, belli bir zamanda yaratılma) Allah Teâlâ hakkında
muhaldir.
Beka Sıfatı
Beka, Allah
Teâlâ'nın varlığının sonu olmaması, daima var bulunması demektir. Allah
Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmadığı gibi, sonu ve nihayeti de yoktur. O
hem kadîm ve ezelî, hem de bâki ve ebedîdir. Zâten kıdemi sâbit olan bir
varlığın, bekası da vâcib olur. Beka'nın zıddı fena, yani, bir sonu olmaktır.
Bu ise, Allah Teâlâ hakkında muhaldir.
Vahdaniyet Sıfatı
Vahdaniyet,
Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en
önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde
bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir.
Muhafeletün lil-Havâdis Sıfatı
Allah'ın, sonradan
vücud bulan varlıklara benzememesi demektir. Allah Teâlâ ne zâtında, ne de
sıfatlarında kendi yarattığı varlıklara benzemez. Biz Allah'ı nasıl düşünürsek
düşünelim, O, hâtır ve hayâlimize gelenlerin hepsinden başkadır. Çünkü hâtıra
gelenlerin hepsi hâdis, yani, sonradan yaratılmış, yok iken vâr edilmiş
şeylerdir. Allah Teâlâ ise, vücûdu vâcib, kadîm ve bâkî, her şeyden müstağnî,
her türlü noksandan uzak, bütün kemâl sıfatlara sahip olan İlâhî ve mukaddes
bir zâtdır. Şübhe yok ki, böyle yüce bir Zât, önce yok iken sonra vâr olan,
bil'âhare tekrar zeval bulan varlıklara benzemez. Nitekim Cenâb-ı Hak kendi
zâtını Kur'ân-ı Kerîm'de: arapça var. "Onun "Hak Teâlâ'nın) benzeri
yoktur. O, her şey'i işitici ve görücüdür" (Şûra 11) sözleriyle tavsif
etmiştir. Peygamber Efendimiz de (asm) bu mânayı te'yiden: "Her ne ki
senin aklına geliyor, işte Allah Teâlâ onun gayrısıdır" buyurmuştur.
Kıyam Bi-nefsihî Sıfatı
Allah Teâlâ'nın,
başka bir varlığa ve hiçbir mekâna muhtaç olmadan zâtı ile kaim olması
demektir. Mevcudatın hepsi, sonradan vücuda gelmiştir. Bu sebeble de bir
Yaradana ve bir mekâna muhtaçdırlar. Buna mukabil her şeyin yaratıcısı olan
Allah Teâlâ'nın vücûdu, zâtının gereğidir ve varlığı hiçbir şey'e muhtaç
değildir. Şayet Allah da vâr olabilmek için başka bir varlığa muhtaç olsa idi,
O da mahlûk olur ve her şey'in Hâlikı ve başlangıcı olmazdı. Hâlbuki O, her
şey'in Hâlikı ve yaratıcısıdır. O'ndan başka her şey mahlûktur. Hâlık ise,
mahlûkuna asla muhtaç olmaz.
Hayât Sıfatı
Cenâb-ı Hakk'ın
hayat sâhibi olması, hayat sıfatiyle muttasıf bulunması demektir. Cenâb-ı Hak
hakkında vâcib olan bu sıfat, mahlûkatta görülen ve maddenin ruh ile
birleşmesinden doğan geçici ve maddî bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir. Bütün
hayatların kaynağı olan hakikî hayattır. Hayat sıfatı, İlim, İrâde, Kudret gibi
kemâl sıfatlariyle yakından ilgilidir. Bu sıfatların sâhibi bir zâtın, hayat
sâhibi olması zarurîdir. Çünkü ölü bir varlığın ilim, irade ve kudret gibi
kemâlâtın sâhibi olacağı düşünülemez. Bunun içindir ki, hayat sıfatını, Cenâb-ı
Hakk'ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla vasıflanmasını sağlayan ezelî bir
sıfattır, diye târif etmişlerdir. Hayat sıfatının zıddı memât, yani, ölü
olmaktır. Bu ise Allah hakkında muhaldir.
İlim Sıfatı
Allah Teâlâ'nın
her şey'i bilmesi, ilminin her şey'i kuşatması demektir. Bu âlemi en güzel
şekilde, en mükemmel bir nizâm üzere yaratan ve onu idare eden Zât-ı Akdes'in,
yarattığı varlığı en ince teferruatına kadar bilmesi gerekir. Zira hakikatı,
faydası, lüzum ve hikmeti bilinmeyen bir şey, nasıl yaratılabilir? O halde
yaratıcının bir şey'i yaratabilmesi için, evvelâ ilim sâhibi olması, sonra o
ilmin icablarına göre yaratması şarttır. Bundan başka, îman ve sâlih amel
sâhiplerini mükâfatlandırmak, isyan eden ve kötü yolda olanları da cezalandırmak,
ancak bu kimselerin yaptıklarını bütün teferruatı ile bilmekle mümkündür. İlmin
zıddı cehil, gaflet ve unutkanlıktır. Bütün bunlar Hak Teâlâ hakkında muhaldir.
Sem've Basar Sıfatı
Allah'ın her
şey'i işitip, her işi görmesi demektir. Sem' ve basar sıfatları da Allah'ın
ezelî ve ebedî kemâl sıfatlarındandır. Allah'ın işitip görmesine, uzaklık -
yakınlık, gizlilik - açıklık, karanlık - aydınlık gibi mefhumlar bir engel
teşkil edemezler. O, içimizdeki fısıltıları, kalbden ve gönülden yaptığımız
duaları işitir. Hikmetine uygun şekilde karşılık verir. Hak Teâlâ'nın Semî' ve
Basîr, yani, her şey'i en iyi işitici ve en iyi görücü olduğu, Kur'ân-ı
Kerîm'de defalarca zikredilmiştir. Sem' ve Basar sıfatları birer kemâl sıfatı
olduğundan, zıdları olan a'mâlık (görmemek) ve sağırlık (işitmemek) Zât-ı Bârî
hakkında muhal olan noksan vasıflardandır.
İrâde Sıfatı
Allah'ın bir
şey'in şöyle olup da böyle olmamasını dilemesi; her şey'i dilediği gibi tayin
ve tesbit etmesi demektir. Allah Teâlâ kâmil bir irâde sahibidir. Bu kâinatı
ezelî olan irâdesine uygun olarak yaratımştır. Bu kâinatta olmuş ve olacak her
şey Allah'ın dilemesi ve irâde etmesiyle olmuş veya olacaktır. O'nun her
dilediği mutlaka olur, dilemediği de asla vücûd bulmaz. Bu hususta Kur'an'da:
"Allah
dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak 'ol' der, o
da oluverir" (Âl-i İmrân, 47) buyrulur.
Hadîs-i şerîfte
de: "Allah'ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" denilmiştir. İrâde
sıfatından başka meşîet adında müstakil bir sıfat yoktur.
Kudret Sıfatı
Kudret, Hak
Teâlâ'nın varlıklar üzerinde irâde ve ilmine uygun olarak te'sir ve tasarruf
etmesi, her şey'i yapmağa ve yaratmaya gücü yetmesi demektir. Allah Teâlâ'nın
sonsuz bir kudret sahibi olduğuna ve her şey'e kadir bulunduğuna, görmekte
olduğumuz şu kâinat ve ihtiva ettiği güzellik ve şaşmaz nizam en büyük
delildir.
Kelâm Sıfatı
Allah Teâlâ'nın
harfe ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Allah Teâlâ'nın kelâm, yani,
söyleme, konuşma sıfatı vardır. Bu sıfat ezelî ve ebedîdir. Bu sebeble Allah'a
Mütekellim denilir. Kur'ân-ı Kerîm'e de Kelâmullah tabir edilir. Allah'ın
peygamberlerine bildirdiği vahiyler, onlara verdiği İlâhî kitablar,
mahlûkatına
gönderdiği ilhamlar, hep O'nun Kelâm sıfatının bir tecellîsidir.
Tekvin Sıfatı
Tekvin; îcad ve
yaratma demektir. Tekvin'i mâdum (yok) olan bir şey'i yokluktan çıkarmak,
vücûda getirmek diye îzah etmişlerdir. Tekvin, Ehl-i Sünnet'in iki hak itikadî
mezhebinden biri olan Mâtüridîlere göre, ilim, irade ve kudret sıfatından ayrı
bir sıfattır. Yine Mâtüridîlere göre, Hak Teâlâ'nın yaratmak, rızık ve nimet
vermek, azâb vermek, diriltmek, öldürmek gibi bütün fiilleri, tekvin sıfatına
râcidir. Onun eser ve tecellîsi sayılır. Bunlara sıfat-ı fi'liyye (fiilî
sıfatlar) da denilir. Kudret ve tekvin, birer kemal sıfatı olup zıdları olan
acz, Allah hakkında muhaldir. Eş'arîlere göre ise: Allah'ın tekvin sıfatı diye
ayrı, müstakil bir sıfatı yoktur. Tekvin, kudret sıfatının makdûrata
(yaratılması takdîr edilmiş şeylere) yaratma ânında taallûkundan ibarettir.
Yani tekvin, kudret sıfatı içinde itibarî bir vasıf olmaktadır. Allah Teâlâ'ya
Mükevvin isminin verilmesi, O'na, kudret sıfatından ayrı, Tekvin adında bir
sıfatın isnâd edilmesini gerektirmez. İcad etmek, yaratmak, bilfiil vücuda
getirmek, Hak Teâlâ'nın Kudret sıfatıyla olur. Mâtüridîler Tekvin sıfatını
Kudret sıfatından ayrı bir sıfat kabûl ettiklerinden, zâtî ve sübûtî sıfatları
8 olarak sayarlar. Eş'arîlere göre ise bu sıfatlar 7'dir (Sıfât-ı Seb'a).
Esma-ül
Hüsna:
Allah’ın güzel isimleri demektir. 99 tanedir.
· Allah: Kendinden başka ilah
bulunmayan Cenabı Hakkın asıl adıdır.
· Er-Rahman: Dünya üzerinde yarattığı bütün mahlûkata
merhamet eden
· Er-Rahim: Ahirette kendine inananlara acıyan.
merhamet edendir.
· El-Melik: Mülkün ve kâinatın tek sahibi
· El-Kuddüs: Hiçbir noksanı
olmayan ve her türlü takdise layık olan
· Es-Selam: Her türlü tehlikeden selamete çıkaran.
İnanan kullarına cenneti müjdeleyen
· El-Mü'min: Güven veren, emin kılan, Koruyan, iman
nuru veren
· El-Müheymin: Her şeyi
gören, her şeyden haberdar olan demektir.
· El-Aziz: İzzet sahibi, her şeye galip olan,
karşı gelinemeyen
· El-Cebbar: Azamet ve kudret sahibi, her şeye gücü
yeten, hükümlerine karşı gelinemeyen
· El-Mütekebbir: Büyüklükte
eşi benzeri olmayan
· El-Halık: Yoktan var
eden, yaratan, varlıkların hallerini belirleyen
· El-Bari: Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan
· El-Musavvir: Varlıkları birbirinden farklı yaratan
ve şekil veren
· El-Gaffar: Günahları örten ve mağfiret eden,
dilediğini günah işlemekten alı koyan
· El-Kahhar: Her istediğini yapacak güce sahip,
hakim
· El-Vehhab: Karşılık gözetmeden nimetler veren,
ihsan eden
· El-Razzak: Yarattığı her varlığın rızkını veren,
ihtiyacını karşılayan
· El-Fettah: Her türlü sıkıntıyı gideren
· El-Alim: Gizli, açık, gelecek, her şeyi ezel ve
ebedi en mükemmel bilen
· El-Kabıd: Dilediğinin rızkını azaltan, ruhunu
alan
· El-Basıt: Dilediğinin rızkını çoğaltan,
ruhlarını veren
· El-Hafıd: Kâfir ve nankörleri alçaltan
· El-Rafi: Şeref verip Yükselten
· El-Mu'ız: Dilediğini aziz eden
· El-Müzil: Dilediğini zillete düşüren, hakir eden
· Es-Semi: Her şeyi işiten duaları kabul eden
· El-Basir: Gizli açık her şeyi en iyi gören
· El-Hakem: Mutlak hâkim,
hakkı batıldan ayıran, Hikmet sahibi
· El-Adl: Adalet sahibi, yerli
yerinde yapan
· El-Latif: Lütuf ve ihsan sahibi, her şeye vakıf
· El-Habir: Gizli açık, her şeyden haberdar
· El-Halim: Cezada acele etmeyen, Yumuşak davranan
· El-Azim: Büyüklükte benzeri olmayan, en yüce
· El-Gafur: Affı ve mağfireti bol
· Eş-Şekür: az amele, çok
sevap veren
· El-Aliyy: Yücelerin yücesi, en yüce
· El-Hafiz: Her şeyi koruyucu olan
· El-Mukit: Rızıkları yaratan
· El-Hasib: Kulların hesabını en iyi gören
· El-Kebir: Büyüklükte benzeri olmayan
· El-Celil: Celal ve azamet sahibi olan
· El-Kerim: Lütuf ve ihsanı bol, karşılksız veren,
çok ikram sahibi
· Er-Rakib: Her varlığı, her işi her an gözeten,
bütün işleri murakabesi altında bulunduran
· El-Mucib: Duaları, istekleri kabul eden
· El-Vasi: Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her
şeyi ihata eden
· El-Hakim: Her işi hikmetli, Her şeyi hikmetle
yaratan
· El-Vedüd: İyiliği seven, iyilik edene ihsan
eden, sevgiye layık olan
· El-Mecid: Nimeti, ihsanı sonsuz, şerefi çok
üstün, her türlü övgüye layık olan
· El-Bais: Mahşerde ölüleri dirilten, Peygamber
gönderen
· Eş-Şehid: Her yerde ve her
zaman hazır ve nazır olan
· El-Hak: Varlığı hiç
değişmeden duran, Var olan, hakkı ortaya çıkaran
· El-Vekil: Kullarının işlerini bitiren, tevekkül
edenlerin işlerini en iyi şekilde sonlandıran
· El-Kaviyy: Kudreti en üstün ve hiç azalmayan
· El-Metin: Kudreti ve kudret membaı çok güçlü
· El-Veliyy: Müslümanların dostu, onları sevip
yardım eden
· El-Hamid: Her türlü hamd ve senaya layık olan
· El-Muhsi: Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların
sayısını bilen
· El-Mübdi: Maddesiz, örneksiz yaratan
· El-Muid: Yarattıklarını yok edip sonra tekrar
diriltecek olan
· El-Muhyi: İhya eden, yarattıklarına can veren
· El-Mumit: Her canlıya ölümü
tattıran
· El-Hayy: Ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan
· El Kayyum: Mahlûkları varlıkta durduran, zatı ile
kaim olan
· El-Vacid: Kendisinden hiç bir şey gizli
kalmayan, hiç bir şeye muhtaç olmayan
· El-Macid: Kadri ve şanı büyük, keremi,
ihsanı bol olan
· El-Vahid: Zat, sıfat ve
fiillerinde benzeri olmayan, tek olan
· Es-Samed: Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan,
herkesin muhtaç olduğu merci
· El-Kadir: Dilediğini dilediği gibi yaratmaya
muktedir olan
· El-Muktedir: Dilediği gibi
tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi
· El-Mukaddim: Dilediğini yükselten, öne geçiren, öne
alan,
· El-Muahhir: Dilediğini alçaltan, sona ve geriye
bırakan
· El-Evvel: Ezeli olan,
varlığının başlangıcı olmayan
· El-Ahir: Ebedi olan,
varlığının sonu olmayan
· Ez-Zahir: Yarattıkları ile
varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen
· El-Batın: Aklın
tasavvurundan gizli olan
· El-Vali: Bütün kâinatı idare
eden, onların işlerini yoluna koyan
· El-Müteali: Son derece yüce olan,
· El-Berr: İyilik ve ihsanı bol olan
· Et-Tevvab: Tövbeleri kabul edip, günahları
bağışlayan
· El-Müntekim: Asilerin ve zalimlerin cezasını veren
· El-Afüvv: affı çok olan,
günahları mağfiret eden
· Er-Rauf: Çok merhametli, pek
şefkatli
· Malik-ül Mülk: Her türlü mülkün ve varlığın sahibi
· Zül-Celali vel İkram: Celal, azamet, şeref, kemal ve ikram
sahibi
· El-Muksit: Mazlumların hakkını alan, adaletle
hükmeden, her işi birbirine uygun yapan
· El-Cami: İki zıttı bir arada tutan, kıyamette
her mahlûkatı bir araya toplayan
· El-Ganiyy: İhtiyaçsız, muhtaç olmayan, her şeyin
kendine muhtaç olduğu,
· El-Mugni: Müstağni kılan, ihtiyaç gideren,
zengin eden
· El-Mani: Dilemediği kişiye
mani olan, engelleyen
· Ed-Darr: Elem, zarar verenleri yaratan
· En-Nafi: Fayda veren şeyleri yaratan
· En-Nur: Âlemleri nurlandıran, dilediğine nur
veren
· El-Hadi: Hidayet eden
· El-Bedi: Örneksiz harikalar yaratan
· El-Baki: Varlığının sonu olmayan, ebedi olan
· El-Varis: Her şeyin asıl sahibi olan
· Er-Reşid: İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu
gösteren
· Es-Sabur: Ceza vermede acele
etmeyen
2►ALLAH’IN
MELEKLERİNE İNANMAK
Melekler;
è Nurdan yaratılmışlardır.
è Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirirler.
è Günah işlemezler.
è Yemez, içmezler.
è Erkek ve dişilikleri yoktur. Evlenmezler.
è Çok hızlı yer değiştirme ve şekil değiştirebilme kabiliyetine
sahiptirler.
è Sürekli Allah’a itaatle meşguldürler.
è Sayılarını Allah’tan başka kimse bilmez.
Cebrail:
Allah’tan
aldığı mesajları vahiy yoluyla peygamberlere iletmek ve deprem, sel gibi
felaketleri yapmak
Azrail: Vakti dolan canlıların ruhlarını
bedenden alır.
Mikail: Hava olaylarını idare eder.
İsrafil:
Kıyamet gününde sura 1.üfleyişinde tüm her şey yerle bir olur ve 2.üfleyişinde
her canlı yeniden dirilir.
Kirâmen
Kâtibin: İnsan ve cinlerin sağ ve sol omzunda bulunup kişinin sevap ve
günahlarını amel defterine yazar.
Münker Ve Nekir: Ölen kişilere kabir sorularını
sorarlar.
***Kabir Soruları;
1->Rabbin
Kim? èAllah (c.c)
2->Peygamberin
Kim? èHz.
Muhammed(s.a.v)
3->Kimin
Zürriyetindensin? èHz. Âdem(a.s)
4->Kimin
Milletindensin? èHz. İbrahim(a.s)
Rıdvan: Cennet meleklerinin başkanıdır.
Malik: Cehennem meleklerinin başkanıdır.
Hafaza Melekleri: Kişinin kişiyi kaza ve belalardan
korur.
Zebani: Cehennemdeki azap melekleridir.
YEDİ KAT GÖKLER VE MELEKLERİ:
7.KAT: Yedinci
kat göğün adı ARİBA dır. Renkli nurdan ve kırmızı yakuttandır. Buradaki
melekler erkek insan şeklindedir. Koruyucu baş meleğin adı RAKYAİL dir. Bu
katın melekleri ayakta durup, Allah korkusundan ağlarlar. Sürekli Allah’ı tesbih
ederler. Tesbihleri" Subhaneke vebihamdihi adede halkıhi ve zinete arşihi
ve midadi kelimatih" dir.
6.KAT: Altıncı
göğün adı RAKA dır. İncidendir.Buradaki melekler Gılman şeklindedir. Hepsi
Rukuda dır. Baş koruyucu meleği KEMHAİL dir. Tesbihleri" Subhane külli şey
in" dir.
5.KAT: Beşinci
göğün adı DİNEKA dır. Altından dır.Melekleri huri şeklinde dir.Oturur
vaziyettedir.Baş koruyucu meleği SEMHAİL dir. Tesbihleri"Subhanel halıkın
nuri vebihamdih" dir.
4.KAT: Dördüncü
göğün adı ERKALUN dur.Gümüşten dir. Melekleri at şeklindedir. Baş koruyucu
meleği KAKAİL dir. Tesbihleri" Subhanel Melikil Kuddus Rabbuna ve Rabbul
Melaiketi Verruh " dur.
3.KAT: Üçüncü
göğün adı MAUN dur. Sarı yakuttan dır. Melekleri kartal şeklindedir. Baş
koruyucu meleği SAFDAİL dir. Tesbihleri" Subhanel Melikil hayyıllezi la
yemut" dur.
2.KAT: İkinci
göğün adı KAYDUM dur.Kırmızı yakuttan dır. Melekleri deve şeklindedir. Baş
koruyucu meleği MİHAİL dir. Tesbihleri" Subhane zil izzeti vel
Ceberut" dur.
1.KAT: Birinci
göğün adı BERKİA dır. Yeşil zebercedden (krizalit) dir. Melekleri sığır
şeklinde dir. Baş koruyucu meleği İSMAİL dir. Tesbihleri" Subhane zil
mülki vel Melekut" dur.
Cinler;
è Ateşten yaratılmış
è Gözle görülmeyen
è İman ve ibadetle yükümlü olan
è Erkeği kadını olan, evlenip çoğalan
èDoğup, yaşayıp, ölen
è Müslüman’ı ve kâfiri olan varlıklardır.
Şeytan;
èAteşten yaratılmıştır.
è Cin topluluğundandır. Cinlerden bir gruptur.
è Gözle görülmez.
è Gurur ve kibri nedeniyle Allah’ın emrine asi olmuş
ve rahmetinden mahrum bırakılmıştır.
è İnsanları saptırmayı kendine görev edinmiştir.
è Kıyamet vaktine kadar mühlet verilmiştir.
è İnsanları ve cinleri yoldan çıkarmak için her türlü
yola başvurur.
Ruh;
è Bedenimizle ölünceye kadar tarifi bilinmeyen bir
bağlantı içindedir.
è Ölüm anında bedenimizden alakayı keser. Kendisi
için ölüm yoktur.
è Renk, ağırlık, zaman gibi kavramlar ruh için
yoktur. Bedenimizin içinde değildir, dışında da değildir.
è Anında bir yere gidebilir. Dünyada ruhlarımız bedenlerimize
tabii olduğundan istenilen hızda gidemeyiz ama ahirette ve rüyada böyle bir
durum geçerli değildir. Ahirette ve rüyada aksi bir durum olduğundan çok hızlı
ve anında birçok şey yapabiliriz.
è Herkesin ruhu ayrıdır. Ölenin ruhu başkasının ruh olmaz.
èAllah ruhumuz hakkında çok az bir bilgi vermiştir.
è Dünyada bedenlerimize tabii olan ruhlarımız, ruhlar
âleminden dünya âlemine indirilmiş. Yani ruhlarımız gurbettedir. Sıkıntı
içerisindedir. Ruhlarımızı mutmain etmenin yolu eski yerine hatta daha da
üstüne çıkarmak olacaktır. Bunun yolu ise Allah’ı zikretmek, anmak,
hatırlamaktır.
3►ALLAH’IN
KİTAPLARINA İNANMAK
Vahiy: Allah tarafından,
doğrudan veya elçi melek vasıtasıyla peygamberlere bildirilen ve kesinlik ifade
eden bilgiye denir.
Kitaplar;
TEVRAT;
İsminin
manası
|
Kanun,
öğreti
|
Vahyedilen
peygamber
|
Hz.
Musa (a.s)
|
Diğer
isimleri
|
Ahd-i
Ati, Ahdi Kadim(eski anlaşma)
|
Gönderilen
toplum
|
İsrailoğulları
(Yahudiler)
|
Günümüzde
|
Tahrif
edilmiş.
|
ZEBUR;
İsminin
manası
|
Yazılı
şey, kitap
|
Vahyedilen
peygamber
|
Hz.
Dâvud (a.s)
|
Diğer
isimleri
|
Mezmurlar(Melodili
okunan)
|
Gönderilen
toplum
|
İsrailoğulları
(Yahudiler)
|
Günümüzde
|
“Mezmurlar”
adı altında Tevrat içerisinde bir bölüm.
|
İNCİL;
İsminin
manası
|
Müjde,
öğreti, öğretici
|
Vahyedilen
peygamber
|
Hz.
İsa (a.s)
|
Diğer
isimleri
|
Ahd-i
Cedid(yeni anlaşma)
|
Gönderilen
toplum
|
İsrailoğulları
(Yahudiler)
|
Günümüzde
|
Tahrif
edilmiş.
|
KURAN;
İsminin
manası
|
Okumak,
toplamak
|
Vahyedilen
peygamber
|
Hz.
Muhammed (s.a.v)
|
Diğer
isimleri
|
Kitap,
Furkan, Hüda, Zikir
|
Gönderilen
toplum
|
Bütün
insan ve cinler
|
Günümüzde
|
Hiçbir
harfi bozulmamıştır.
|
Sahifeler(Sayfa
halinde inenler);
10
Sahife(Sayfa) : Hz. Âdem(a.s)
30
Sahife(Sayfa) : Hz. İdris(a.s)
50
Sahife(Sayfa) : Hz. Şit(a.s)
10
Sahife(Sayfa) : Hz. İbrahim(a.s)
Kuran’ı Kerim dışındaki tüm kitap ve
sahifeler Cebrail (a.s) tarafından toplu bir şekilde indirilmiş ve insanlar
tarafından bozulmuştur. Aslı yoktur ve bulunamaz.
Bu kitap ve sahifelerin birine inanmayan
dinden çıkar.
KUR’AN-I
KERİM
è Allah tarafından Hz. Muhammed(sav)’e 23 yılda parça
parça indirilen günümüze kadar bir harfi dahi bozulmamış ve kıyamete kadar
bozulmayacak olan mucizevî bir kitaptır.
è Mekke yakınlarındaki Nur Dağındaki Hira mağarasında
Ramazan ayının 27.gecesinde(Kadir Gecesi) “Oku” emriyle inmeye başlamıştır.
è 114 süre,30 cüz, 600 küsur sayfalık bir kitaptır.
è Benzeri bir kitap yazılamamış ve yazılamayacaktır.
è Okunması, dinlenmesi ve yaşanılması bir ibadettir.
è Bir ayetini inkâr eden dinden çıkar.
èİçerisinde inanç, ibadet,<namaz, oruç, zekât,
hac>
Ahlak<evlilik,
boşanma, alışveriş, cezalar >geçmiş milletlerin başından geçen olaylar,
nasıl dua etmemizi içeren dua ayetleri gibi konuları içerir.
è Kendisini ezberleyene hafız denir. Farklı usullerde
(kıraat)
okuyabilene kurra denir. 10 farklı usulde(kıraat) de okunabilir. Bizim
usulümüzün adı Kıraat-i Asım Rivayeti Hafs’dır.
Süre: Kuran’ı Kerimde
özel isimleri olan ve besmeleyle ayrılan bölümlerdir. Mekke döneminde inen
sürelere Mekkî, Medine döneminde inen Medenî denir. Mekkî olanlar genelde
itikad ve cihad hakkında iken Medeni olan süreler ise genelde ibadetler ve
toplumsal kurallar hakkındadır.
En uzun süre: Bakara (286 ayet)
En kısa süre: Kevser (3 ayet)
İlk inen süre: Fatiha (7 ayet)
Son inen süre: Nasr (3 ayet)
İlk inen ayet: Alak 1-5 (19 ayet)
Son inen ayet: Bakara 281 veya Maide 3
Kuran’daki ilk süre: Fatiha (7 ayet)
Kuran’daki son süre: Nas (6 ayet)
Başında besmele olmayan tek süre Tevbe
(228 ayet)
Ayet: Bir veya birkaç
kelime ya da cümleden meydana gelen ve süreleri oluşturan Allah sözüdür. Bir
ayeti inkâr den dinden çıkar.
En uzun ayet: Bakara 282. Ayet
Meal: Kuran’ın
Arapçadan başka bir dile çeviri yapılmış haline denir.
Tefsir: Kuran’ın daha
da iyi anlaşılması için kısa veya geniş izahlara yer vererek açıklanmasına
denir.
Tilavet
Secdesi: Kuran’da
14 yerde bulunan ve Arapçası veya bilinen bir dilde okunduğunda veya uyanık
olarak dinlenildiğin-
de yapılması vacib olan secdedir.
de yapılması vacib olan secdedir.
Mushaf:
Kuran’ın
iki kapak arasına getirilmiş haline denir. Kuran Hz. Ebubekir(r.a) döneminde
Mushaf haline getirilmiş. Hz. Osman (r.a) döneminde ise çoğaltılmıştır.
4►ALLAH’IN
ELÇİLERİNE İNANMAK
Peygamber: Allah tarafından seçilmiş, vahiy
yoluyla Allah’tan aldığı emir ve yasakları insanlara bildirmekle görevli üstün
ahlaklı kimselere denir.
Peygamber(Farsça)=Rasul(Arapça)=Elçi(Türkçe)
Nebi = Rasül = Mürsel
Peygamberlerin Sıfatları;
è Sıdk:
Doğru sözlü olmak
è Emanet:
Güvenilir olmak
è Fetanet:
Akıllı, zeki ve uyanık olmak
è İsmet:
Günah işlemek
èTebliğ: Allah’tan aldığı mesajları insanları eksiksiz bildirmesi
è Erkek olmak
è Zina çocuğu olmamak
èSoylu bir aileden gelmek
Kuran’da ismi
geçen 25 peygamber vardır. Bunlar;
Âdem
|
İdris
|
Nuh
|
Hud
|
Salih
|
Lut
|
İbrahim
|
İsmail
|
İshak
|
Yakub
|
Yusuf
|
Şuayb
|
Musa
|
Harun
|
Davud
|
Süleyman
|
Eyyüb
|
Zülkifl
|
Yunus
|
İlyas
|
Elyesa
|
Zekeriyya
|
Yahya
|
İsa
|
Muhammed
|
Bu 25 kişi
dışında 3 kişi daha vardır ki bunların peygamber olup olmadığı tartışmalıdır ama
çok büyük zatlar olduğu kesindir. Çok büyük zatlar olduğu için a.s denilebilir.
Bunlar;
Üzeyir(a.s)
|
Lokman (a.s)
|
Zülkarneyn(a.s)
|
İlk Peygamber
Âdem(a.s) ;son peygamber ise Hz. Muhammed(s.a.v)’dir. Ondan sonra peygamber
gelmeyecektir. Yalancı peygamberler gelecektir.
Bu 25
peygamberden birinin peygamberliğini inkâr eden veya peygamber olmayan
birisinin peygamber olduğuna inanan kişi dinden çıkar.
Ulul Azim
Peygamberler(Büyük Peygamberler);
è Hz. Nuh (a.s) è Hz. İbrahim (a.s)
è Hz. Musa (a.s) è Hz. İsa (a.s)
è Hz. Muhammed (s.a.v)
Mucize: Peygamberlerin, peygamber olduklarını
ispatlamak için Allah’ın izni ile gösterdikleri olağanüstü olaylardır.
Örneği: Resulullah efendimiz, miracda, Cenneti,
Cehennemi ve daha başka yerleri gördü.
Keramet: Allah dostlarının Allah’ın izni ile
gösterdikleri olağanüstü olaylardır.
Örneği: Hazret-i Ömer, Medine’de hutbe okurken,
İran’a gönderdiği ordunun mağlup olmak üzere olduğunu görüp, camide herkesin
yanında, (Ya Sariye arkanı dağa ver) diye seslendi. O da, dağa yanaştı ve
zafere kavuştu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Geçmiş ümmetler
içinde vukuundan önce bazı şeyleri haber veren keramet ehli zatlar var idi.
Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim, Tirmizi]
Kâfir bir
hükümdar, kendine ilah demeyen müminleri ateşe atardı. Sıra kucağı çocuklu bir
kadına geldi. Kadın, ateşe girmek istemeyince, bebeği, (Anne sabret, sen hak
din üzeresin) dedi. (Müslim)
Firaset: Allah dostlarının ve âlimlerin yüksek
anlayış yetenekleri
Örneği: Hazret-i Osman, yanına gelen birine,
(Gözünde zina eseri var. Bir kadına bakmışsın) buyurdu. O kimse (Nereden
bildin?) dedi. Hazret-i Osman da, (Müminin firasetinden korkun, o Allah’ın nuru
ile bakar) hadis-i şerifini bildirdi.
İstidraç: Günahkâr veya kâfir kimselerin
gösterdiği olağanüstü olaylardır.
Bir kişinin
havada uçtuğunu, denizde yürüdüğünü veya ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz,
fakat dine uymayan bir iş yapsa, keramet ehliyim dese de, onu büyücü, yalancı,
sapık ve doğru yoldan saptırıcı bilin!( Hadis)
Örneği: İbrahim Edhem hazretlerine, vecde gelip
kendinden geçen bir gençten bahsettiler. Gence üç gün misafir oldu. Gerçekten
çok acayip haller gördü. Gencin yediğine baktı. Helal değildi. Onu evine davet
edip yemek yedirdi. Gençteki eski aşk ve vecd kalmadı. Genç, (Sen bana ne
yaptın?) deyince, o gence, “Sendeki haller şeytandandı, istidraçtı, helal
yiyince şeytan giremedi ve esas halin meydana çıktı” buyurdu.
KURAN’DA İSMİ GEÇEN PEYGAMBERLERİN HAYATLARI
1.HZ.ADEM (A.S)
Kuran’da adı 25
defa geçmektedir. İlk insan, ilk peygamber, ilk örtünen, toprağı ilk işleyen ve
“esselamü aleyküm” şeklindeki selamı ilk verendir.
Bütün insanların
ilk babası ve ilk Peygamberi Adem aleyhisselâm'dır. Şöyle ki: Yüce Allah, bu
âlemi yoktan var etmiş, birçok devirler geçtikten sonra da yeryüzünde insan
cinsinin ilk babası olmak üzere büyük kudret ile Hazret-i Âdem'in cesedini
topraktan yaratmış ve onu ruhla, ilimle seçkin kılmış ve ona eş olmak için de
Hazret-i Havva'yı yaratmıştır.
Bütün melekler
Hazret-i Allah'ın emri ile Âdem'e secde ettiler, yalnız meleklerin arasında
yaşayan ve aslında cinlerden bulunan İblis (Şeytan), kendisinin ateşten
yaratılmakla Âdem'den daha üstün olduğunu söyleyerek büyüklenmiş ve secde
etmekten kaçınmıştı. Bunun cezası olarak da melekler arasından kovulmuş ve
lanete uğramıştır. Yüce Allah özel bir ikram olarak Âdem ile Havva'yı Cennet'e
koymuş ve hikmeti gereği olarak cennette bulunan bir ağacın meyvesinden
yemelerini kendilerine yasaklamıştı. Oysaki şeytan, bir yolunu bularak Cennet'e
girmiş ve bunlara kuşku vermiş. Demiş ki: Bu meyveden yerseniz, devamlı olarak
burada kalırsınız. Hem de onlara bunu yemin ederek söylemişti. Âdem ve Havva
yasak durumu unutarak o meyveden yemişler. Bunun üzerine Cennet’ten çıkarılarak
tekrar yeryüzüne indirilmişlerdir. Rivayete göre Âdem aleyhisselâm Serendib
adasına, Hazret-i Havva da Cidde'ye indirilmiş. Sonradan Mekke civarında
"Müzdelife" denilen yerde buluşmuşlardır. Hazret-i Âdem ve Hazret-i
Havva hemen pişman oldular, tevbe edip istiğfarda bulundular. Yüce Allah tevbelerini
kabul buyurmuş ve Âdem’i kendi evlâd ve torunlarına Peygamber yapmıştır.
Kendisine on sayfalık bir kitab vermiştir. Rivayete göre Âdem aleyhisselâm bin
sene veya dokuz yüz otuz sene yaşamıştır. Vefat edince, Serendip adasında veya
Mekke-i Mükerrem'de Ebû'l Kubeys dağında gömülmüştür. Nuh aleyhisselâm
tarafından gemiye alınmış olan mübarek cesedlerinin sonradan Beyt-i Makdis'de
gömülmüş olduğu da rivayet edilmiştir. Hazret-i Âdem'den bir sene sonra da,
Hazret-i Havva vefat edip Cidde'de veya Hazret-i Âdem'in yanında gömülmüştür. Bilindiği
gibi, Yüce Allah kudret ve hikmet sahibidir, dilediğini dilediği şekilde
yaratır. Onun için Âdem aleyhisselâm'ı insanların ilk babası olmak üzere
mükemmel bir halde yaratmıştır, yoksa başka bir yaratıktan tekâmül yolu ile
meydana getirmiş değildir. Buna aykırı olan sözler, birer kuru görüşten
ibarettir. İnsanların kadrini ve şanını bozduğu ve din bilgilerine aykırı bulunduğu
için, bizce hiç bir önemi yoktur.
Âdem
aleyhisselâm'dam, sonra peygamberlik, Allah tarafından Hazret-i Şît'e
verilmiştir. Şit aleyhisselâm, Hazret-i Âdem'in en güzel ve en sevgili oğludur.
Rivayete göre, Hazret-i Âdem'in yaratılışından yüz yirmi sene sonra doğmuş ve
912 yıl yaşamıştır. Ölünce Ebû Kubeys dağında Hazret-i Âdem'in yanına
gömülmüştür. Hazret-i Şît'e peygamberlik, tevhid ve tesbih esaslarını kapsayan,
elli sayfalık bir kitab verilmiş ve Hazret-i Âdem'in vasiyeti üzerine kardeşlerinin
reisi bulunmuştur. Bir rivayete göre Kâbe-i Muazzama'yı Hazret-i Âdem, diğer
bir rivayete göre de Hazret-i Şît ilk kez olarak taştan bina etmiştir. Şît'in
anlamı "Hibetullah (Allah'ın bağışı)" dır. Hazret-i Âdem'e Kabil
tarafından şehid edilen Habil'e bedel olarak Allah tarafından ihsan buyurulmuş
demektir. Bu zata "Şiş" de denilmektedir.
2.HZ.İDRİS (A.S)
Kuran’da adı 2
defa geçmektedir. Astronomi ve matematikle ilk uğraşan, ilk defa iğne ile dikiş
diken ve elbise yaparak giyen, ölçü ve tartı aletlerini ilk defa kullanandır.
İdris
Aleyhisselâm büyük bir peygamberdir. Hazret-i Şît'den sonra peygamber olmuştur.
Birçok ilimlere, hikmetlere, göklerin esrarına dair bilgisi vardı. Bir rivayete
göre ilk yazı yazan ve ilk elbise giyen Hazret-i İdris'dir. Yeryüzünde üç yüz
altmış sene yaşadığı rivayet edilir. Sonunda Hak Teâlâ tarafından yüksek bir
makama kaldırılmıştır.
3.HZ.NUH (A.S)
Kuran’da adı 43
defa geçmektedir. Kuran’ın 71. suresi onun adını taşımaktadır. Kavminden
kendisine çok az kişi iman etmiştir. Karısı ve çocuklarından biri de iman
etmeyenler arasındadır.950 yaşına kadar yaşamıştır. 50 yaşında peygamber olmuş.
900 sene oruç tutmuştur.
Nuh Aleyhisselâm
Hazret-i Âdem'den sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri imar etmiş; fakat
Allah'ın birliğine dayanan gerçek tevhid dinini bırakıp putlara tapınmaya
başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Hazret-i Nuh
aleyhisselâm peygamber gönderildi. Bu muhterem peygamberin dokuz yüz elli sene
süren öğütlerini dinlemediler. Sonunda Hazret-i Nuh, Yüce Allah'ın emri ile
gemi yaptı. Bu gemi tamamlandıktan sonra gökten yağmurlar yağmaya, yerden sular
fışkırmaya, denizler kaynayıp taşmaya başladı, sular bütün yeryüzünü kapladı.
Dağların tepelerini bile aştı. Buna "Tufan" olayı denir ki, rivayete
göre Hazret-i Âdem'in yaratılışından "2242" sene sonra olmuş, beş
veya yedi ay devam etmiştir. Nuh aleyhisselâm, Sam, Ham, Ham ve Yafes adındaki
üç oğlu ile diğer Mü’minleri ve uygun gördüğü hayvanlardan birer çifti gemiye
almış, bunun dışında kalanlar suların içinde boğulup gitmişlerdir. Hazret-i
Nuh'un Yam veya Ken'an adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavim
arasında boğulup gitmiştir. Daha sonra yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye
başlamış, Hazret-i Nuh'un gemisi de, Musul civarında "Cudî" denilen
dağın üzerine Muharrem'in onuna raslayan "Aşura" gününde oturmuştu.
Rivayete göre kırkı erkek kırkı dişi olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan
gemi halkı karaya çıkmış, Yüce Allah'ın dinine bağlı kaldıkları için selâmete
ermişlerdi.16- Hazret-i Nuh'a ikinci Âdem denir. Çünkü yeryüzündeki insanlar
Tufan'dan sonra bütün onun neslinden türeyip yeryüzüne dağılmış, aralarında
başka başka diller meydana gelmiştir. Rivayete göre Hazret-i Nuh'un oğlu
bulunan Sam, Arabların, Parsların, Rumların, Ham Sudan kavminin, Yafes de
Türklerin ilk babasıdır. Hazret-i Nuh Tufan'dan sonra altmış sene veya üç yüz
elli sene kadar daha yaşamıştır. Nuh aleyhisselâm ve diğer kimselerin çok uzun
seneler yaşamış oldukları çok görülemez. Yüce Allah ilk insanları, hikmeti
gereği çok yaşatmıştır. Allah'ın kudretine göre güçlük yoktur. Zaten
varlığımızın her anı onun kudreti ile ayaktadır. Yoksa bir an bile yaşamak
mümkün değildir. Onun için Yüce Allah dilediğini uzun ömre kavuşturur. Artık bu
seneleri ay ve mevsimlere çevirmeye gerek yoktur.Tufan olayına gelince, bu
alimlerin çoğunluğuna göre genel olmuştur. Bütün yeryüzünü kapsamıştır. En
yüksek dağların tepelerinde görülen deniz hayvanlarının fosilleri de bunu
kuvvetlendiriyor. Bazı âlimlere göre de, özel bir bölgede olmuştur. Yalnız Hazret-i
Nuh'un bulunduğu Babil bölgesine ve etrafına aittir. Gerçeğini Allahü Teâlâ
Hazretleri bilir.
4.HZ: HUD (A.S)
Kuran’da adı 10
defa geçmektedir. Kuran’ın 11. suresi onun adını taşımaktadır. Yaşadıkları yer
olan İrem şehrinde, yüksek binalar etme yarışına girmiş Ad kavmine
gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.
Hud Aleyhisselâm
Hazret-i Hud, Yemen'de Hadremut civarında "Ahkaf denilen yerde yaşayan
"Ad" kavmine peygamber gönderilmiştir. Şöyle ki: İnsanlar, Tufan
felâketinden sonra yine azıtmışlar, yollarını sapıtmışlar, Allah'ın dinine
aykırı işlere sarılmışlardı. Bunlardan bir kısmı da "Ad" kavmi idi.
Bunlar, birçok nimetlere ve kuvvetlere kavuşmuş muhteşem binalar yapmış; fakat
Yüce Allah'ın birliğini inkâr ederek putlara tapınmakta bulunmuşlardı. Kendilerine
Hud aleyhisselâm gönderildi. Bu muhterem peygamber, birçok mucizeler gösterdi.
Fakat inanmadılar. Nihayet yedi gün sekiz gün devam eden şiddetli bir rüzgâr
ile helak oldular. Hazret-i Hud da, kendisine iman edenlerle beraber çıkıp
başka tarafa gitti. Yüz elli sene yaşadığı ve Mekke-i Mükerreme'de veya
Hadremut'ta gömüldüğü rivayet edilmiştir.
5.HZ. SALİH (A.S)
Kuran’da adı 8
defa geçmektedir. Dağları ve yüksek kayaları oyarak inşa ettikleri görkemli
evleriyle ünlü Semud kavmine gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.
Salih
Aleyhisselâm Hazret-i Salih, Şam ile Hicaz arasında "HİCR" denilen
yerde yaşayan "Semud" kavmine peygamber gönderilmiştir. Bu kavim de
dağları delmiş, taşları oymuş, kendilerine pek sağlam binalar yapmışlardı.
Fakat, bunlar da doğru yoldan çıkmış bulunuyorlardı. Hazret-i Salih'in yirmi
sene devam eden emirlerine ve öğütlerine muhalefet ettiler. "Bu deveye
dokunmayınız" dediği ve bir mucize olarak taştan Allah'ın emri ile
çıkardığı hayvanı boğazladılar. Nihayet şiddetli bir gürültü ile yerlere
serilip helak oldular. Salih peygamber de, kendisine iman edenlerle beraber
çıkıp önce Şam'a, Filistin'e, sonra da Mekke-i Mükerreme'ye gitti. Seksen beş
sene veya iki yüz sene yaşadığı ve Mekke-i Mükerreme'de rükün ile makam
arasında gömüldüğü rivayet edilir.
6.HZ. İBRAHİM (A.S)
Kuran’da adı 69
defa geçmektedir. Kuran’ın 14. suresi onun adını taşımaktadır. Oğlu Hz. İsmail
(a.s) ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Çok misafirperver biriydi. Kurban
kesmeyi öğretmiştir.
İbrahim
Aleyhisselâm Hazret-i İbrahim "Ulü'l-Azm (azm sahibleri)" denilen
büyük peygamberlerden biridir. Bunlar, bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed
aleyhisselâm, Nuh aleyhisselâm, Musa aleyhisselâm ve İsa aleyhisselâm olmak
üzere beş peygamberdir. Nuh peygamberin çocukları yeryüzüne dağıldıktan sonra
Ham'ın soyundan "Nemrud" adında bir adam, birçok kabileleri başına
toplayarak Babil'de, şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Babil hükümetini
kurmuştu. Babil ülkesine "Geldanistan" denildiği gibi, hükümdarlarına
da "Nemrud" denilir. Babil halkı arasında "Saibe" denilen
sapık bir din türemişti. Bunlar, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve
hükümdarlara tapmakta idiler. Yüce Allah, Nemrud İbni Ken'an zamanında Babil
halkına İbrahim aleyhisselâm'ı peygamber olarak gönderdi. O'na on sayfalık
kitab verdi.
Hazret-i
İbrahim, Babil halkına gerçek dini bildirmeye başladı, onları hak dine çağırdı.
Doğup batan, sönüp giden şeylerin tapılmaya uygun bulunmadıklarını onlara
söyledi. Fakat onlar aldırmadılar. Bir yortu günü insanlar şehir dışına
çıkmışlardı. İbrahim aleyhisselâm şehirde kaldı. Putların bulunduğu yere
giderek bir kısım putları kırdı. Elindeki baltayı da büyük bir putun boynuna
astı. İnsanlar şehire dönüp bu durumu görünce, bunu Hazret-i İbrahim'in
yaptığını anladılar.
Hazret-i İbrahim
de:
- "Eğer
söyleyebilirse sorunuz; bunu bu büyük put yapmıştır!" dedi. Dediler ki:
- "Hiç
cansız olan bir put böyle bir şey yapabilir mi?" Hazret-i İbrahim de:
-"Mademki
bunlar cansız, ellerinden bir şey gelmez şeylerdir; artık niçin bunlara tapıyorsunuz?"
dedi.
İbrahim
aleyhisselâm bu cahil kavme, ne kadar sapıklık ve anlayışlık içinde
kaldıklarını bu hareketi ile anlatmak istemişti. Bunun üzerine hepsi de biraz
sustular, cahilliklerini anlar gibi oldular. Ne yazık ki, cehalet gururları
tekrar baş gösterdi. Sapıklıklarında ısrar ettiler. Hazret-i İbrahim'i,
yaktıkları büyük bir ateş içine attılar. Fakat ateş, Yüce Allah'ın emri ile gül
bahçesi kesildi, O'nu yakmadı. Bu Allah'ın büyük bir mucizesi idi. Bunu
görenlerden bazıları iman ettiler. Hazret-i İbrahim de bu iman edenleri ve
kendi aile halkını yanına alarak Şam memleketine hicret etti. Bir aralık kıtlık
olunca Mısır'a gitti. Sonra da dönüp Ken'an ilinde (Beyt-i Makdis) çevresinde
bulundu.İbrahim aleyhisselâm rivayete göre, Âdem aleyhisselâm'ın yaratılışından
üç bin üç yüz otuz yedi sene sonra Babil'de doğmuş ve yüz yetmiş beş veya iki
yüz sene yaşamıştır. Kudüs'e bağlı "Halilürrahman" kasabasında bir
mağara içinde zevcesi Sare ile beraber gömülmüştür.Hazret-i İbrahim'e
"Halilullah" denir. Ona bütün milletler saygı gösterir. Son derece
misafirsever idi. Minberde hutbe okumak, misvak kullanmak, sünnet olmak, tırnak
kesmek işleri, Hazret-i İbrahim'in bazı sünnetlerindendir. Kâbe-i Muazzama'yı,
oğlu İsmail aleyhisselâm ile ilk olarak veya yenileyerek inşa etmiştir.
7.HZ. LUT (A.S)
Kuran’da adı 27
defa geçmektedir. Hz. İbrahim (a.s) iman eden ilk kişidir, onunla birlikte
hicret edenlerdendir.Kavmi livata yapmıştır.
Lût Aleyhisselâm
Hazret-i Lût, İbrahim aleyhisselâm'ın kardeşi Haran'ın oğludur. Onunla beraber
Şam'a hicret etmişti. Sonra Sedum memleketine peygamber gönderildi. Buranın
halkı dinden çıkmış ve o zamana kadar hiç bir kavmin yapmadığı fenalıklara
atılmışlardı. Hazret-i Lut'un öğütlerini dinlemediler. Sonunda başlarına taşlar
yağdı, gönderilen meleklerle yurdları altüst oldu.
Lût aleyhisselâm
da çıkıp İbrahim aleyhisselâm'ın yanına gitti. O da Halilürrahman kasabasında
gömülüdür.
8.HZ.İSMAİL (A.S)
Kuran’da adı 12
defa geçmektedir. Çobanlık yapmıştır. Ayrıca ata binme, ok atma ve avcılık
konusunda da hünerlidir. Babası Hz.İbrahim (a.s) ile birlikte Kâbe’yi inşa
etmiştir. Hac ve kurban konusunda Müslümanlara örnek olmuştur. Hz. Muhammed
(s.a.v) onun soyundan gelmektedir.
İsmail
Aleyhisselâm Hazret-i İsmail, İbrahim aleyhisselâm'ın oğludur. Hacer adındaki
zevcesinden dünyaya gelmiştir. Bu muhterem Hacer bir cariye idi. Bunu Mısır
Hükümdarı, İbrahim peygamberin zevcesi "Sare"ye bağışlamıştı. Sare
de, bunu kocası, İbrahim aleyhisselâm'a vermişti. Sahih görülen bir rivayete
göre, Hacer, Sare'den önce vefat etmiştir.İbrahim aleyhisselâm, Allah'ın emri
ile Hacer'i ve oğlu İsmail'i alıp Hicaz'da Kabe'nin bulunduğu yere kadar
götürdü. Onları orada bıraktı. Yemen'den gelmekte olan "Cürhüm"
kabileleri de bunlara arkadaşlık ettiler. O zamana kadar ıssız ve susuz bulunan
Mekke vadisini bunlar imar ettiler. Bunların ayakları bereketiyle
"Zemzem" denilen su meydana çıktı. Artık oralar şenlenmiştir.Hazret-i
İbrahim, bir aralık bir rüya gördü. Bu, Yüce Allah'ın bir vahyi idi. Ona, oğlu
İsmail'i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz on iki yaşında bulunan
oğlu Hazret-i İsmail'i, Mekke'de Sebîr dağının eteğinde tenha bir yere götürdü.
Onu, Allah rızası için kurban etmek istiyordu. Bu sevgili yavru da:
"Babacığım, emrolunduğun şeyi yap! İnşAllah beni sabredenlerden
bulursun," diyordu. Bu, Allah yolunda olan fedâkârlığın en yüksek bir
nişanı idi. Fakat Yüce Allah lütfetti. Baba ile oğlun şu teslimiyetine mükâfat
olarak Hazret-i İsmail yerine kurban edilecek bir koç ihsan etti. Böylece bu
masum yavru, kurban edilmekten kurtuldu.İsmail aleyhisselâm, büyüdü ye Cürhüm
kabilesinden bir kızla evlendi. On iki çocuğu oldu. İbrahim aleyhisselâm ara
sıra gelir, oğlunu görürdü. Sonra Hazret-i İsmail'in oğulları ve torunları
çoğalıp etrafa hakim olmuşlardı.Hazret-i İsmail, babası Hazret-i İbrahim'in
şeriatı (dini) ile amel etmek üzere Yemen kabilelerine ve "Amalika"
denilen eski bir kavme peygamber gönderilmişti. Hazret-i İbrahim'den kırk sene
sonra yüz otuz yedi yaşında vefat ettiği ve anası Hacer'in "Hicr"deki
kabri civarına gömüldüğü rivayet edilir.
9.HZ. İSHAK (A.S)
Kuran’da adı 15 defa geçmektedir. Hz.İbrahim
(a.s)’nin oğludur. Kuran’da adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen tüm
peygamberlerin atasıdır.
İshak
Aleyhisselâm Hazret-i İshak, İbrahim aleyhisselâm'in ikinci oğludur. Sare'nin
çocuğu olmuyordu. Hazret-i İsmail doğduğu zaman, buna üzülmüştü. Yüce Allah lütfederek
Sare'ye de ihtiyarlığı zamanında Hazret-i İshak'ı verdi. İshak aleyhisselâm,
daha Hazret-i İbrahim hayatta iken Şam halkına Allah tarafından peygamber
gönderildi. İbrahim aleyhisselâm'ın vefatından sonra onun yerine geçti.
Soyundan birçok peygamberler gelip geçti. Bazı rivayetlere göre, İbrahim
aleyhisselâm, Hazret-i İsmail'i değil, Hazret-i İshak'ı kurban etmekle
emredilmişti.İshak aleyhisselâm, rivayete göre altmış yaşında iken vefat
etmiştir. Hazret-i İbrahim'in yattığı mağarada gömülmüştür. Annesi Sare de yüz
yirmi yedi yaşında Şam'da vefat etmiştir.
10. HZ. YAKUB (A.S)
Kuran’da adı 16
defa geçmektedir. Hz. İbrahim (a.s)’nin torunudur. Evlat acısı ve evlat ihaneti
ile imtihan edilmiştir. Oğlu Hz. Yusuf (a.s) ‘ın acısı dolayısıyla gözleri
kapanmış, sonra ona kavuşmasıyla yeniden açılmıştır.
Yakub
Aleyhisselâm Hazret-i Yakub, İshak aleyhisselâm'ın oğludur. Lâkabı
"İsrail" olduğundan oğullarına ve torunlarına "Beni İsrail
(İsrail Oğulları)" denmiştir.Hazret-i İshak'dan sonra, yerine peygamber
olarak Kenan ilinde kalmıştı. Sonradan Mısır'a gitmiş ve orada vefat etmiştir.
Oradan da vasiyeti üzerine, dedesi, Hazret-i İbrahim'in gömülü bulunduğu
"Halilürrahman" kasabasındaki mağaraya taşınmıştır.
11.HZ.YUSUF (A.S)
Kur’an’da adı 27
defa geçmektedir. Kur’an’ın 12. suresi onun adını taşımaktadır. Yakub’un 12
oğlundan en çok sevdiği oğludur. Kardeşleri kendisini kıskanmışlar, kuyuya
atmışlardır. Kendisine rüyaları yorumlama yeteneği verilmiştir. Bu bilgi ve
yeteneği sayesinde Mısır’a yönetici olmuştur. Kur’an’da toplu olarak bir
sürede, baştan sona anlatılan tek kıssa onunkidir. Bu kıssa Kur’an’da
“kıssaların güzeli” olarak nitelenmiştir.
Yûsuf Aleyhisselâm
Hazret-i Yûsuf, Yakub aleyhisselâm'ın oğludur. Hazreti Yakub'un on iki oğlu
vardı. Fakat hepsinden çok Hazret-i Yusuf'u severdi. Onda başka bir güzellik,
başka bir zekâ ve kabiliyet belirtisi vardı. Daha on iki yaşında iken, bir gece
rüyasında, on bir yıldız ile güneşin ve ayın kendisine secde ettiklerini
görmüştü. Bu rüyasını babası Hazret-i Yakub'a söyledi. O da, kıskançlık
doğurmasın diye:
- "Çocuğum!
Bu rüyayı kardeşlerine söyleme," dedi.
Hazret-i
Yusuf'un kardeşleri, babalarının Yusuf hakkındaki sevgisini kıskanıyorlardı.
Nihayet bir gün onu eğlence maksadı ile kıra götürüp kör bir kuyuya bıraktılar.
Sonra gelip kuyudan çıkaran bir kafileye, kölemizdir diyerek sattılar. Eve
döndükleri zaman da, babalarına:
- "Yusuf'u
kurt yedi" diye yalan söylediler.
Kafile, henüz on
yedi yaşında bulunan Hazret-i Yusuf'u alıp Mısır'a götürdü. Orada Mısır'ın
Azizi'ne (Maliye bakanı Kıtfır'a) sattı. Yusuf aleyhisselâm çok güzeldi.
Yüzünden-gözünden nurlar akardı. Kendisine önce hikmet ilmi, sonra da
peygamberlik verilmiştir. Aziz'in zevcesi Zeliha'nın kendisine olan meylini,
son derece iffet ve temizliğinden dolayı kabul etmemişti. Bunun üzerine
iftiraya uğrayarak yedi sene zindanda kaldı. Sonra suçsuzluğu anlaşılarak
zindandan çıkarıldı. Mısır'a Maliye Bakanı oldu. İffet ve temizliğinin
mükâfatına kavuştu.
Hazret-i Yusuf
zindanda iken, Amalika kavminden olan Reyyan İbni Velid adındaki Firavun'un
(Mısır hükümdarının) aşçısı ile şerbetçisi de zindana atılmışlardı. Bunlar
gördükleri birer rüyayı Hazret-i Yusuf'a anlatarak yorumlamasını istediler.
Hazret-i Yusuf da bunlara, önce biraz öğüt verdi. Sonra da rüyalarını
yorumladı. Bunlar bir zaman sonra Hazret-i Yusuf'un yorumuna uygun olarak
zindandan çıkarıldılar. Biri, Firavun'a yine şerbetçi oldu. Diğeri de asıldı. Hazret-i
Yusuf bir müddet daha zindanda kaldı. Sonra Mısır Hükümdarı da bir rüya gördü.
Bunu kimse yorumlayamadı. Şerbetçinin uyarması üzerine Hazret-i Yusuf'a
başvuruldu. Bu rüyaya göre, yeryüzünde yedi yıl bolluk, ondan sonra yedi yıl
kıtlık olacak. Sonra da bir yıl halk pek ziyade varlık görecekti.Hazret-i
Yusuf'u zindandan çıkardılar. Mısır'ın Aziz'i vefat etmişti. Hazret-i Yusuf'u
Mısır'a Maliye Bakanı tayin ettiler. Zeliha'yı da ona nikâhladılar. Rivayete
göre bu Hükümdar, Hazret-i Yusuf'a iman etmiştir.
34- Yusuf
aleyhisselâm'ın emriyle bolluk senelerindeki fazla ekinler, başakları ile
beraber ambarlarda biriktirildi. Sonra kıtlık yılları başladı. Artık insanlar
bu ambarlara koşup duruyorlardı. Hazret-i Yusuf bu kıtlık günlerinde bazan aç
kalırdı. Ona:
- "Elinin
altında bu kadar yiyecek bulunduğu halde, neden aç kalıyorsun?" denildiği
zaman şu cevabı veriyordu:
- "Aç
kalanların hallerini anlayabilmek için!"
Yusuf
aleyhisselâm'ın kardeşleri de zahire almak için bir iki kez Kenan ilinden çıkıp
Mısır'a geldiler. Sonunda Hazret-i Yusuf kendisini kardeşlerine tanıttı ve
onlara şöyle söyledi:
- "Yüce
Allah, merhamet edenlerin en merhametlisidir, sizi bağışlar. Bana yapmış
olduğunuz işden dolayı siz bugün kınanmayacaksınız." Böylece onlara büyük
bir ikramda bulundu. Muhterem babası Yakub aleyhisselâm ile annesini ve bütün
kardeşlerini Mısır'a davet etti.
Yakub
aleyhisselâm'ın artık sevgili oğluna kavuşması zamanı gelmişti. Zevcesi ve
oğulları ile beraber Mısır'a şeref verdiler. Hazret-i Yusuf'un sarayında hepsi şükür
secdesine kapandılar. Yusuf aleyhisselâm'ın evvelce görmüş olduğu rüya da
böylece gerçekleşmiş oldu. Bu tarihten başlayarak İsrail oğulları Mısır'da
yerleşip kaldılar.Rivayete göre, Hazret-i Yakub Mısır'da on yedi sene kadar
kalmıştır. Hazret-i Yusuf da, muhterem babasından sonra elli dört yıl daha
yaşayıp yüz on yaşında vefat etmiştir. Daha sonra Hazret-i Musa, Mısır'dan
çıkarken Hazret-i Yusuf'un mermer tabut içinde bulunan mübarek naşını da
beraber çıkarıp götürmüştü. Kabri Hazret-i İbrahim'in gömülü bulunduğu
mağaradadır.
12.HZ.ŞUAYB (A.S)
Kur’an’da 11
defa geçmektedir. Hitabet yeteneğinden ötürü “Peygamberlerin Hatibi” olarak
anılmıştır. Ölçü ve tartıda hile yapan Meyden ve Eyke halkına gönderilmiştir.
Kızlarından biriyle Hz. Musa evlenmiştir.
Şuayb
Aleyhisselâm Hazret-i Şuayb, İbrahim aleyhisselâm'ın torunlarından veya onunla
beraber Şam diyarına hicret etmiş olan bir kabiledendir. Büyük annesi Lût
aleyhisselâm'ın kızıdır. Kendisi Medyen ve Eyke şehirlerinin putlara tapan
halkına peygamber gönderilmişti. Bunlara çok dokunaklı, çok güzel öğütler
vermişti. Fakat dinsiz, ahlâksız, hırsız bulunan bu insanlar verilen öğütleri
dinlemediler. Kötü davranışlarını bırakmadılar. Sonunda Eyke halkı, yedi gün
süren şiddetli bir sıcak arkasından üzerlerine bir buluttan yağan ateş yağmuru
ile yok oldular. Medyen halkı da bir azabın gürültüsü ile, bir yer sarsıntısı
ile helak oldu.Şuayb aleyhisselâm Arabça konuşurdu. Fesahat ve belagat sahibi
idi. Çok etkileyici olan hikmetli konuşmalar yapardı. Bundan dolayı Peygamberimiz
ona "Hatibu'l-Enbiya" ünvanını vermiştir.Hazret-i Şuayb'ın Mekke'ye
hicret ettiği ve üç yüz yaşında vefat ettiği, Rükn ile Makam arasında (Kabe
önünde) gömüldüğü rivayet edilmiştir.
13.HZ.MUSA (A.S)
Kur’an’da adı
136 defa geçmektedir. Kur’an’da kendisinden ve mücadelesinden en çok bahsedilen
peygamberdir. Hz. Şuayb’ın (as) damadıdır. İsrailoğulların’a peygamber olarak
gönderilmiştir. İsrailoğulları onun önderliğinde Mısır’dan çıkmışlardır.
Kendisine Tevrat verilmiştir.
Musa
Aleyhisselâm Hazret-i Musa, Beni İsrail'den (İsraîl Oğullarından) İmran
adındaki bir şahsın oğludur, Mısır'da doğmuştur. İsraîl Oğulları Mısır'da
çoğalarak on iki kabileye ayrılmışlardı. Bunlara "Beni İsraîl Esbatı
(İsraîl oğullarının torunları)" denirdi. Bunların böyle çoğalmaları,
Mısır'ın eski halkı olan Kıptî'lerin hoşuna gitmiyordu. Onun için bunlara
eziyet ediyorlardı.
Bir gün Mısır
kâhinlerinden biri, Firavun'a (Kabus ibni Mus'ab adlı hükümdara) şöyle bir
haber vermişti: "İsraîl Oğullarından gelecek bir çocuk, Mısır devletinin
batmasına sebeb olacak." Firavunda, İsraîl Oğullarının yeni doğan
çocuklarını öldürmeye başlamıştı. İşte bu sırada Hazret-i Musa doğdu. Annesi,
onu, Firavun tarafından öldürülmesin diye bir sandık içine koyarak Nil nehrine
atmayı uygun buldu. Nil nehrinin kenara attığı bu sandığı Firavun'un zevcesi
Asiye ele geçirip açtı. İçinden çıkan pek sevimli ve nurlu çocuğu çok sevdi ve
onu kendisine evlâd edindi. Hazret-i Musa'nın annesi de, bir yolunu bularak,
kendisini bu seçkin çocuğa süt anne tayin ettirdi.Hazret-i Musa, kendisine
düşman olacak Firavun'un sarayında besleniyordu. Bu, Yüce Allah'ın ibret
alınacak pek büyük bir hikmeti idi.Hazret-i Musa büyüdü. Bir gün İsraîl
Oğullarından biri ile sokakta kavga eden bir Kıptî'ye bir tokat attı. Kıptî
yere düşüp can verdi. Hazret-i Musa yaptığına pişman oldu. Firavun'dan korkarak
Medyen şehrine çıkıp gitti. Orada Şuayb aleyhisselâm'ın kızı "Safura"
ile evlendi. Bir süre sonra Mısır'a dönüp gitmek üzere zevcesi ile beraber yola
çıktı. Giderken Tûr dağına uğradı. Orada Yüce Allah'ın hitabına kavuştu,
kendisine peygamberlik verildi. Büyük kardeşi Harun'la Firavun'u dine çağırmaya
Allah tarafından görevli kılındılar. Hazret-i Musa'nın eli ay gibi parladı.
Elindeki asa da, dilediği vakit büyük bir ejderha oluverirdi. Bunlar birer
mucize idi. O zaman Mısır çevresinde büyücülük çok ilerlemişti. Firavun bu
mucizeleri birer sihir (büyü) sanmıştı. Büyücüleri topladı. Bunlar Hazret-i
Musa'ya meydan okudular. Fakat Hazret-i Musa'nın asa mucizesini görünce,
büyücülerin hepsi iman ettiler. Bunun bir büyü olmadığını hemen anladılar.
Çünkü bu asa bir ejderha kesilerek büyücülerin ortaya atmış olduğu hünerlerin
hepsini yutmuştu. Eğer Hazret-i Musa'nın gösterdiği şey, bir gözbağcılık
olsaydı, böyle yok etme üstünlüğü meydana gelemezdi. Çekinmeden Rab olma
davasında bulunan Firavun ile Mısır'ın eski halkı Kıptî'ler, Hazret-i Musa'nın
bu mucezisini gördükleri halde, ne yazık ki, iman etmediler. Daha sonra bir
gece, Musa aleyhisselâm İsraîl Oğullarını alıp Mısır'dan çıktı. Süveyş denizi
bir mucize olarak yarıldı. On iki yola ayrıldı. İsraîl Oğullarının on iki
kabilesi bu yollardan karşı yakaya geçtiler. Bunları izleyen Firavun ile onun
ordusu suların tekrar kapanması üzerine boğulup gittiler. Yalnız Firavun'un
cesedi, suların çarpması ile sahile atılmıştı. Kendi ölümlü varlığına güvenerek
yaradanını unutmuş, Tanrılık davasında bulunmuştu. İşte böyle büyük bir gaflet
içine düşen bir şahsın akıbeti büyük bir ibret levhası olmuştu.Musa
aleyhisselâm artık Firavun'dan kurtulmuş, İsraîl Oğulları ile beraber selâmetle
denizi geçerek Tiyh sahrasına gelmişti. Onları burada bırakarak "Tur-i
Sîna" denilen Tûr dağına gitti. Orada kırk gün kadar Yüce Allah'a ibadette
ve yalvarışta bulundu. Mekândan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah'ın
hitabına kavuştu. Kendisine Tevrat kitabı verildi. Hazret-i Musa, Tur-i
Sîna'dan Tiyh sahrasına dönünce, kavminin bir kısmını, Samirî adında birinin
altından yapmış olduğu bir buzağıya tapar halde buldu. Buna çok üzülmüştü.
Bunlar Harun peygamberin öğütlerini dinlemeyerek böyle bir sapıklık içine
düşmüşlerdi. Sonra tevbe edip yaptıklarına pişman oldular.Musa aleyhisselâm,
Ken'an topraklarını, Arz-ı Mukaddes'i almak için Amalika ile savaşmak
istiyordu. İsrail Oğulları ise savaştan kaçındılar. öylece o mübarek peygemberin
bedduasına uğrayarak kırk sene Tiyh sahrasında kaldılar. Aradan bir hayli zaman
geçti. İsrail Oğullan arasında çölde büyümüş yiğitler yetişti. Hazret-i Musa
bunları alıp Lût denizinin güney taraflarına götürdü. Daha ileriye giderek
Amalika'dan Avc ibn Unk adındaki hükümdara savaş açtı. Şeria nehrinin doğu
taraflarındaki beldeleri elde etti.
Hazret-i Musa,
bir aralık gidip İbrahim aleyhisselâm'ın zamanından beri yaşayan veya Hazret-i
İbrahim ile hicret eden kimselerin soyundan olan Hızır aleyhisselâm ile görüşmüş,
ona verilen "Ledün ilmine (Allah'ın verdiği özel ilme)" şahid
olmuştu.Hızır aleyhisselâm'ın bir peygamber olduğunu ve kıyamete kadar
yaşayacağını söyleyenler vardır. Zülkarneyn ile yolculukta bulunmuş, hayat
kaynağına varıp ab-ı hayattan (ölmezlik suyundan) içmekle böyle uzun bir ömre
kavuşmuş olduğu söylenmektedir. Bir kısım alimlere göre de, ölmüş
bulunmaktadır. Zaten bu gibi büyük şahsiyetlerin ölümleri ile hayatları birdir.
Onlar sonsuz ve yüksek bir hayata kavuşmuşlardır.Musa aleyhisselâm rivayete
göre, Kenan ili hududuna yakın bir yerde yüz yirmi yaşında olduğu halde vefat
etmiştir. Hazret-i Âdem devrinin üç bin sekiz yüz altmış sekizinci yılına ve
Mısır'dan çıkışlarının kırkıncı yılına raslar.Hazret-i Musa'ya
"Kelimullah" denir. (Yüce Allah, kendisi ile arada bir vasıta
bulunmaksızın, niteliği bilinemeyen bir şekilde doğrudan doğruya konuştuğu için
bu ismi almıştır.) Pek büyük bir peygamberdir. Dağınık bir halde yaşayan İsrail
Oğullarını bir araya toplamış, onları esaret hayatından kurtarmış ve özgürlüğe
kavuşturmuştu. Ne yazık ki, İsrail oğulları daha sonra zaman zaman yoldan
çıkmış, gerçek dinlerini yitirmiş, tekrar esaretten esarete düşmüşlerdir.
14.HZ.HARUN (A.S)
Kur’an’da adı 20
defa geçmektedir. Hz. Musa’nın (as) kardeşidir. Onun yardımcısı olarak
görevlendirilmiştir. Hz. Musa Medyen’den Mısır’a dönünce Harun’a Allah’ın
buyruklarını iletmiş, o da bunları kabul ederek Musa’ya yardımcı olmuştur.
Güzel konuşması ve hitabet yeteneği, en güçlü özelliğidir.
Harun
Aleyhisselâm Hazret-i Harun, Musa aleyhisselâm'ın ana-baba bir kardeşi ve
peygamberlik görevlerinde yardımcı (veziri) idi. Çok güzel ve beyaz yüzü,
konuşması açık-seçik, yumuşak huylu bir zat idi. Hazret-i Musa Tûr'a gittiği
zaman Harun aleyhisselâm İsrail Oğullarının başında bulunmuş ve buzağıya
tapanlara: "Siz bu yüzden fitneye düşmüş bulunuyorsunuz. Sizin Rabbiniz
Rahman ve Rahîm olan Yüce Allah'dır. Bana uyunuz, benim sözümü dinleyiniz.
Samirî gibi bir münafıkın sözüne bakmayınız," diyerek onlara etkili
öğütler vermişse de, kabul etmediklerinden bir tarafa çekilerek Hazret-i
Musa'nın dönüşünü beklemiştir. İsrail Oğulları bölünüp iki kısma ayrılmasınlar
ve birbirleriyle mücadele etmesinler diye, Hazret-i Harun daha ileriye
gitmemişti.
Rivayete göre
Harun aleyhisselâm, Hazret-i Musa'dan yedi ay önce veya üç sene önce, yüz yirmi
üç yaşında olduğu halde Tiyh sahrasında ölmüştür. Tûr-i Sîna civarında
"Mürran" dağındaki bir mağaraya gömülmüştür. Kabri meşhurdur.
Her ikisine
selâm olsun, Musa ile Harun'dan sonra, Hazret-i Musa'nın halifesi bulunan ve
sonradan kendisine peygamberlik verilen Yuşa aleyhisselâm, İsrail Oğullarını
alıp çölden çıkarmış ve Kenan ilini Kenanî'lerden almış, Şam diyarını
fethetmiştir.Yuşa aleyhisselâm yirmi sekiz sene kadar İsrail Oğullarına hakim
olup yüz on yaşında vefat etmiştir. Kendisinden sonra, on altı kadar hakim daha
gelip İsrail Oğullarına reislik yapmışlardır. Bunlann sonuncusu
"İşmuil" aleyhisselâmdır. Bu zatların idareleri (493) sene kadar
sürmüştür. Bu zamana "Harimler devri" denilir. Sonra İsrail Oğulları,
kendilerine "Talût" adındaki bir zatı hükümdar tayin ettiler. Bu
tarihten sonra da, İsrail Oğulları arasında "Melikler Devri"
başlamıştı.
15.HZ. DAVUD (A.S)
Kur’an’da adı 16
defa geçmektedir. Sesi o kadar güzeldi ki sesine dağlar ve kuşlar eşlik ederdi.
Önceleri Tâlût’un ordusunda bir asker olarak savaşmış, daha sonra Allah’ın
kendisine verdiği peygamberlik ve hükümdarlıkla birlikte İsrailoğullarına kral
olmuştur. Demirciydi. Kendisine Zebur verilmiştir.
Davud
Aleyhisselâm Hazret-i Davud, Yakub aleyhisselâm'ın oğlu Yehuda'nın soyundandır.
İsmail aleyhisselâm'ın vefatından sonra, kendisine peygamberlik verilmiş ve
kayınpederi Talut'un ölümünden sonra da İsrail Oğullarına hükümdar olmuştur. Hazret-i
Davud'a verilen "Zebur" adlı kitab, hep öğütlerden, iman esaslarından
ve dualardan ibarettir. Şeriata ait hükümleri kapsamıyordu. Kendisi de, Musa
aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel etmiştir.
Davud
aleyhisselâm'ın çok hoş bir sesi vardı. Zebur'u okudukça, dinleyenler pek
ruhanî zevklere dalardı. Bir mucize olmak üzere, mübarek elleri ile demiri mum
gibi yumuşatır ve demirden zırh yapardı. Kendi elinin emeği ile yiyeceğini
kazanırdı. Devlet hazinesinden para almak istemezdi. İnsanlara daima öğütler
verir, adaletle hüküm vermeye çalışır dururdu. Kudüs şehrini fethederek hükümet
merkezi yapmıştı. Umman beldelerini, Halep'i, Nusaybin'i, Ermenistanı ele
geçirmişti. Kırk sene hükümette bulunduktan sonra yetmiş yaşında vefat
etmiştir.
16.HZ.SÜLEYMAN (A.S)
Kur’an’da adı 17
defa geçmektedir. Babası Hz. Davud’dur (as). Babasının ölümünden sonra onu
yerine hükümdar olmuştur. Bütün canlılarla konuşabilme yeteneğine sahipti.
Emrinde bütün canlıları çalıştırabilirdi.
Süleyman
Aleyhisselâm Hazret-i Süleyman, Davud aleyhisselâm'ın oğludur. Onun ölümünden
sonra on üç yaşında olarak yerine geçmiş.Sonra kendisine peygamberlik de
verilmiştir. Bu bakımdan, babası gibi peygamberlikle hükümet etme görevlerini
bir arada toplamıştır.Hazret-i Süleyman'a doğuda ve batıda olan hükümdarlar
itaat ederek kıymetli hediyeler göndermişler. Yemen Melikesi, Belkıs dahi,
kendisi ile görüşmeye gelmişti. Kızıl denizinde hazırlattığı donanmayı Okyanus
sahillerine yollamıştı.Tetmür ve Balebek şehirlerini ve yedi senede de Mescid-i
Aksa'yı yaptırıp tamamlamıştı.Süleyman aleyhisselâm, bir mucize olmak üzere
kuşların dillerini ve maksadlarını anlarlardı. Onun hükmü insanlara ve cinlere,
hatta rüzgârlara geçerdi. Ahlâk ve hikmete dair yazıları vardır. Kırk yıl pek
muhteşem bir hüküm sürdükten sonra elli üç veya altmış yaşında vefat etmiştir. Hazret-i
Süleyman'dan sonra İsrail Oğulları iki devlete ayrıldı. Bunlardan biri
"Yehuda" devletidir ki, hükümet merkezi Kudüs şehri idi. Bu devlet
insanlar arasında daha çok itibar kazanmıştı. Diğeri de "İsraîl"
devleti idi. İdare merkezi de Nablus ve daha sonra Samire şehri olmuştu.Bu
devletler, sonradan doğru yoldan çıktılar. İsrail Devleti, Asûrî'ler tarafından
yok edildi. Yehuda Devleti de, "Buhti Nassar'ın saldırısına uğradı.
Yahudilerin birçoğu Babil esaretine düştü. Daha sonraları İsraîl Oğulları,
İranlıların, Yunanlıların ve Romalıların hâkimiyetleri altına düşerek kendi
hakimiyetlerini elden çıkardılar.
Buhti Nassar,
Kudüs'ü ele geçirdiği zaman Beyt-i Makdis'i yıkmış, Tevrat nüshalarını yakmıştı.
Üzeyr aleyhisselâm ile Daniyel aleyhisselâm'ı da diğer İsraîl alimleri ile
beraber Babil'e götürmüştü. Daha sonra İran'daki Kiyaniyan Hükümeti Babil'i ele
geçirip Geldaniye hükümetini yok edince, İsraîl Oğulları esaretten kurtularak
vatanlarına dönmüşler ve Beyt-i Makdis'i yeniden inşa etmişlerdi. Hazret-i
Uzeyir de, Tevrat'ı ezber okuyup yeniden yazdırmış ve böylece çoktan beri
unutulmuş olan Musa peygamberin şeriatı yeniden meydana çıkmış oldu.Kur'ân-ı
Kerîm, Hazret-i Üzeyr'e dair bilgi vermektedir. Fakat peygamber olup olmadığını
açıklamamaktadır. İslâm alimlerden bir kısmına göre, Hazret-i Uzeyir bir
peygamber değildir, velilerden büyük bir zattır. Önceleri Yahudilerden bazıları
Hazret-i Üzeyr için "Allah'ın oğludur" diyerek şirke saplanmışlardı.Kur'ân-ı
Kerîm'de isimleri anılan Zülkarneyn ile Lokman'ın peygamberliğinde de ihtilâf
vardır. Zülkarneyn'in adı, bir rivayete göre "Mus'ab"dır.İbrahim
aleyhisselâm'ın zamanında yaşadığı rivayet edilir. Dünyanın doğusuna ve
batısına gitmiş, Ye'cüc ve Me'cüc denilen bir kabileye karşı bir sed (engel)
yapmış, pek büyük başarılar elde etmiştir. Her halde Yunanlıların
İskender'inden başkasıdır. Bunun hayatı bizce tamamen bilinmemektedir. Hazeret-i
Lokman'a gelince, bu da rivayete göre Davut aleyhisselâm'ın zamanında yaşamış
ve ona kavuşmuştur. Salih ve hikmet sahibi bir zattır. Yunus aleyhisselâm'ın
zamanına kadar yaşamış olduğu rivayet edilir. Oğluna olan çok önemli öğütleri
Kur'ân-ı Kerîm'de anılmıştır.
17.HZ.EYYÜB (A.S)
Kur’an’da adı 4
defa geçmektedir. Çok ağır bir hastalık geçirmiş, sabrıyla sembol olmuştur.
Eyyub
Aleyhisselâm Hazret-i Eyyub, İshak aleyhisselâm'ın "lys" adındaki
oğlunun soyundan olup Hazret-i Yusuf'la aynı asırda yaşamış büyük bir
peygamberdir. Çok sayıda çocukları ve Şam çevresinde birçok malları vardı. Yüce
Allah tarafından bir imtihan olarak bütün malları elinden çıkmış ve çocukları
da ölmüştü. Kendisi de ağır bir hastalığa tutulmuştu. Zevcesi Rahme veya Liyya
ona bakıyordu. Rivayete göre Rahme, Yakub aleyhisselâm'ın kızıdır. Liyya da,
Yusuf aleyhisselâm'ın oğlu Efrayim'in kızıdır.Eyyub aleyhisselâm, bütün
musibetlere sabretti. Sonunda Yüce Allah ona şifa verdi. Yeniden birçok mala ve
evlâda kavuştu.Hazret-i Eyyüb'ün doksan üç yaşında vefat ettiği ve kendisinden
sonra "Bişr" adındaki oğlunun da Şam'da peygamber olduğu rivayet
edilir. Bu peygambere "Zülkifl" denilmiştir.Eyyüb aleyhisselâm'ın
hastalığı, insanların kendisinden kaçınacağı şekilde değildi. Bazı tarihçilerin
bu konudaki sözleri gerçeğe aykırıdır. Bütün peygamberler, insanların
kendilerinden kaçınmalarını gerektirecek hallerden korunmuşlardır. Taşıdıkları
peygamberlik görevi bunu gerekli kılar.
18.HZ.ZÜLKİFL (A.S)
Kur’an’da adı 2
defa geçmektedir. Hz. Eyyub’un (as) oğludur. Sabreden, Allah’ın rahmetine
ulaşan ve Salihlerden olduğu bildirilen peygamberlerdendir.
Zülkifl
Aleyhisselâm Hazret-i Zülkifl muhterem bir peygamberdir. Elyasa' hazretlerine
halife olduktan sonra peygamberliğe kavuşmuştur. Kavmini tevhid dinine
çağırmış, kendilerine birçok etkili öğütler vermiştir. Bitlis şehri yakınında
gömülü bulunduğu rivayet edilir. Şam ve başka yerlerde makamları vardır.
19.HZ.YUNUS (A.S)
Kur’an’da adı 4
defa geçmektedir. Kur’an’ın 10. suresi onun adını taşımaktadır. Asur devletinin
başkenti olan Ninova halkına peygamber olarak görevlendirilmiştir.
Yunus
Aleyhisselâm Hazret-i Yunus, İsrail Oğullarından gelen mübarek bir
peygamberdir. Annesine nisbetle "Yunus ibni Metta" diye anılır.
Asuriye Devletinin hükümet merkezi olan bugünkü Musul şehrinin karşısında
harabesi görülen "Ninova" halkına peygamber gönderilmiştir. Putlara
tapmakta olan Ninova halkı, Hazret-i Yunus'un otuz üç sene devam eden
öğütlerini dinlemediler. Hazreti Yunus da, Allah tarafından kendisine izin
verilmeden Ninova'yı terk etti. Dicle kenarına gitti. Bir gemiye binerek bir
tarafa gitmek istedi. Fakat gemi yürümedi, içinde bulunanlar: "Aramızda
bir suçlu var," demeye ve suçluyu bulmak için kur'a atmaya başladılar.
Hazret-i Yunus, "O suçlu kul benim. Rabbimden izin almadan kavmimi
bıraktım," diyerek kendisini suya attı. Hemen büyük bir balık tarafından
yutuldu. Bereket versin ki, hemen tevbe ve istiğfara başlamış oldu. "La
ilahe illâ ente sübhaneke innî küntü minezzalimîn = Senden başka hiçbir İlâh
yoktur. Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Hiç şüphesiz ben, böyle yapmakla
zalimlerden oldum," diyerek Allah’ı tesbihe devam etti. Bir süre sonra
balık kendisini çıkarıp sahile attı.
Yunus
aleyhisselâm'dan sonra Ninova şehrini korkunç bir kara duman sarmıştı. Oranın
halkı hemen Allah Teâlâ'ya yalvararak tevbe ettiler. Yaptıklarına pişman
oldular. O duman da üzerlerinden açılıp gitti. Başlarına gelecek belâlardan
kurtulmuş oldular.Hazret-i Yunus tekrar Ninova'ya gelip bir süre daha kutsal
görevine devam etmeye çalıştı. Sonra bu şehri bırakarak yalnızlık köşesine
çekildi ve orada vefat etti.Asurî Devleti sonradan yıkılmıştır. Şöyle ki: Medye
hükümdarı ile Babil valisi, Ninova şehrini çembere alarak yakıp yıktılar.
Asurîlerin son hükümdarı bu duruma çok üzüldü. Ailesi halkı ile beraber
yaktırdığı büyük bir ateşin içine atılarak yanıp gittiler. Bu şekilde sona eren
Asurî Devleti'nin yerinde "Medye ve Geldan Devletleri" kuruldu.
20.HZ. İLYAS (A.S)
Kur’an’da adı 3
defa geçmektedir. İsrailoğullarından Ba’l adlı bir puta tapan topluma peygamber
olarak gönderilmiştir.
İlyas Aleyhisselâm
Hazret-i İlyas, İsrail Oğullarına gönderilmiş mübarek bir peygamberdir. İsraîl
Oğulları, Hazret-i Süleyman'dan sonra ayrılığa düşmüşler. İçlerinden bazıları,
Belebek Hakiminin yaptırmış olduğu "Ba'l" adındaki puta tapmaya
başlamışlardı.Kendilerine Allah tarafından bir lütuf olarak gönderilen
peygamber Hazret-i İlyas'ın öğütlerini dinlemediler. Bu peygamberi
beldelerinden çıkardılar. Fakat bunun üzerine pek fena bir kıtlığa tutuldular,
yaptıklarına pişman oldular. İlyas aleyhisselâm'ı arayıp buldular. Bir süre
onun öğütlerini dinledilerse de, sonra yine isyana başladılar. Hazret-i İlyas
da onların arasından çekilerek bir yerde kutsal bir şekilde yalnızca yaşamayı
tercih etti.
21.HZ.ELYESA (A.S)
Kur’an’da adı 2
defa geçmektedir. Hz. İlyas’a (as) yardımcı olarak gönderilmiştir.
Elyasa'
Aleyhisselâm Hazret-i Elyasa, Beni İsraîl peygamberlerindendir. İsraîl Oğulları
İlyas aleyhisselâm'dan sonra bu peygamberin de öğütlerini kabul etmediler.
Hazret-i Musa'nın şeriatını bırakarak birbirleri ile uğraştılar. Sonunda
üzerlerine Asuriye Devleti musallat oldu, hakimiyet kurdu.Hazret-i Elyasa,
İsraîl Oğullarının bu yolsuz hareketlerinden usanarak hilâfeti Zülkifl
aleyhisselâma bıraktı ve arkasından vefat etti.
22.HZ.ZEKERİYYA(A.S)
Kur’an’da adı 7
defa geçmektedir. Hazreti Süleyman (as) soyundandır. Kudüs’te Hz. Meryem’in
himayesini üstlenmiş, ona koruyuculuk yapmıştır. İsrailoğulları tarafından
şehit edilmiştir.
Zekeriyya
Aleyhisselâm Hazret-i Zekeriyya, Süleyman aleyhisselâm'ın soyundan pek büyük
bir peygamberdir. Beytü'l-Makdis'de Reis idi. Kendisine peygamberlik ihsan
edilmiştir. Hazret-i Zekeriyya'nın zevcesi "İşa'ın kız kardeşi olan Hanne,
kocası İmran'dan Meryem adında bir kız doğurmuştu. Daha önce yapmış olduğu
adağa dayanarak bu kızını Beyt-i Makdis'in hizmetine bağlamıştı. Zekeriyya
teyzesinin yanında büyüdükten sonra, Beytü'l-Makdis'de kendisine özel olarak
ayrılan bir odada ibadetle meşgul oluyordu. Bu pek temiz ve iffetli kız, koca
yüzü görmediği halde, Yüce Allah'ın bir kudret ve hikmet eseri olarak gebe
kaldı. Hazret-i İsa'yı doğurdu.Hazret-i İsa'nın babasız olarak doğmasından
dolayı, Yahudiler şüpheye düştüler. Babasız çocuk olmaz diyorlardı. Oysa ki
Âdem aleyhiselâm'ın hem babasız, hem de anasız yaratılmış olduğuna
inanmıyorlardı. Hazret-i İsa'nın da bir mucize çocuk olduğunu görüp
duruyorlardı. Sonunda Zekeriyya aleyhisselâm gibi şanı pek yüksek bir
peygambere iftira ederek yaşlı halinde onu şehid ettiler.Bir rivayete göre,
Zekeriyya aleyhisselâm, oğlu Yahya aleyhisselâm'ın şehid edilişinden sonra
şehid edilmiştir.
23.HZ.YAHYA (A.S)
Kur’an’da adı 5
defa geçmektedir. Hz. Zekeriyya’nın (as) oğludur. Adı daha önce hiç
kullanılmamış bir isimdir ve Allah tarafından konulmuştur. Hazreti İsa’nın (as)
müjdecisidir.
Yahya
Aleyhisselâm Hazret-i Yahya, Zekeriyya aleyhisselâm'ın oğludur. Babası yaşlı
iken annesi İşa'dan doğmuştur. Yüce Allah'ın azabından son derece korkar,
günleri ah ve inilti ile geçerdi. Daha genç yaşta kendisine peygamberlik ihsan
edildi. Rivayete göre, Hazret-i İsa'dan üç sene veya altı ay önce doğmuştur.
İlk önce Hazret-i Musa'nın şeriatı ile amel ederdi. Sonra İncil'in Hazret-i
İsa'ya verilmesi üzerine, İsa aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel etmekle
görevlendirildi.Yahya aleyhisselâm, Hazret-i İsa'nın şeriatı ile amele
başladığı bir anda idi ki, İsrail Oğullarının Reisi "Hiredus". Musa
peygamberin şeriatı üzere kendi kardeşinin kızını almak istedi. Fakat Hazret-i
Yahya, İsa peygamberin şeriatına dayanarak, artık bu nikâhın caiz olamayacağını
bildirdi. Bunun üzerine hırsa kapılan Reis, O masum peygamberi henüz otuz
yaşlarında iken şehid etti. Bu şehid edilişi, rivayete göre, göğe
yükseltilmesinden bir yıl önce meydana gelmiştir. Bu cinayeti işleyenler, bunun
cezasını çekmiştir. Yurdları harab olmuş, nesilleri kesilip gitmiştir. Ahirette
görecekleri azab ise, çok daha korkunçtur.
24. HZ.İSA(A.S)
Kur’an’da adı 25
defa geçmektedir. Babasız olarak doğmuştur. Daha beşikteyken konuşmuştur.
Ölüleri diriltmiş, hastaları ve körleri iyileştirmiştir. Onun doğduğu sene
miladi takvimin başlangıcı kabul edilir. Kendisine İncil verilmiştir.
İsa Aleyhisselâm
İsa aleyhisselâm, Hazret-i Meryem'in oğludur. Onun doğuşu büyük bir mucize
olmuştur. Yahudiler bunu anlayamadılar. Kötü zanna düşerek Hazret-i Meryem'i
cezalandırmak istediler. Fakat Hazret-i İsa daha beşikte yatan bir çocuk iken,
Yüce Allah'ın kudreti ile konuşmaya başladı: "Ben Allah'ın kuluyum, bana
kitab verdi, bana peygamberlik verdi. Beni, her nerede bulunursam bulunayım
mübarek kıldı," dedi. Bu mucizeyi gören Yahudiler, Hazret-i Meryem'i
cezalandırmaktan el çektiler.Rivayete göre Hazret-i İsa, Beyt-i Makdis'e birkaç
kilometre uzaklıkta bulunan "Beyt-i Lahm" köyünde aralık ayının yirmi
dördüne raslayan çarşamba gecesi doğmuştur.Hazret-i Meryem kocaya varmamış olan
ve melekler kadar temiz ve iffetli bir halde bulunan bir hal içinde yaşarken,
sadece Allah'ın kudreti ile İsa'ya gebe kalmıştı. Kur'ân-ı Kerîm bunu açıkça
beyan buyurmaktadır. Bütün rnüslümanlar bu inancı taşımaktadır. Yüce
Allah'ımızın büyük kudretini düşünenler, O'nun nice mucizeler gösterdiğini
hatırlayanlar, Hazret-i Âdem'in anasız-babasız yaratıldığını düşünenler, artık
Hazret-i İsa'nın bu yaratılışını uzak göremezler. Bunu hiç bir zaman inkâr
edemezler. Hazret-i İsa'nın böyle bir mucize olarak yaratılışını inkâr etmek,
Kur'ân-ı Kerîm'in şahidliğini yalanlamak demektir. Bunu ise, hiç bir mü'min
yapamaz; çünkü imandan çıkmış olur.Hazret-i İsa'nın öyle babasız yaratılmış
olduğunu inkâr etmek, Yüce Allah'ın kudretini hudutlandırmak, Kur'ân'ın açık
ifadesini değiştirmek, milyonlarca müslümanın asırlardan beri devam eden gerçek
inancını bozmak demektir ki, böyle yanlış bir düşünceden Yüce Allah'a
sığınırız.İsa aleyhisselâm otuz yaşına erince, mübarek İncil'e ve peygamberlik
görevine kavuştu. Yahudileri doğru yola çağırdı, kendilerine güzel öğütler
verdi. Onlara büyük mucizeler gösterdi. Fakat kendisine pek az insan iman
etmişti. Onlara "Havarî'ler" denilir. Rivayete göre bunlar on iki
kişiden ibaretti.Hazret-i İsa, bir süre annesi ile beraber Ürdün'e bağlı
"Nasıre" köyünde oturdu. Bundan dolayı kendisine bağlı olanlara
"Nasara" ve dinlerine de "Nasraniyet" denilmiştir. Böyle
rivayet edilmektedir.Yahudiler nihayet Hazret-i İsa'yı öldürmeye karar
verdiler. Ona benzettikleri bir adamı tutup Kudüs'de siyaset meydanında darağacına
astılar. İsa aleyhisselâm ise, Allah'ın emri ve kudreti ile göğe yükseltildi.
Orada melek şekline büründü. Kendisine "Ruhullah" denir. Babasız
olarak bir kudret ilhamı ile meydana gelmiş olduğu için bu seçkin ünvana sahib
olmuştur.Nasara'nın inançlarına göre Hazret-i İsa, İskender'in Babil'e üstün
gelmesinden üç yüz altmış sene sonra doğmuştur. Hazret-i İsa doğduğunda annesi
Meryem henüz on üçon beş veya yirmi yaşında bulunuyordu. Hazret-i İsa otuz
yaşında peygamber olmuş, doğduğundan otuz iki sene ve birkaç gün sonra göğe
kaldırılmıştır. Hazret-i Meryem de, bundan sonra altı yıl daha yaşamıştır.Fakat
İslâm âlimlerinden bir kısmına göre, İsa aleyhisselâm kırk yaşında iken
peygamber olmuş, yüz yirmi yaşında iken de göğe yükselmiştir. Hazret-i İsa'yı
öldürmek isteyen Yahudiler, sonradan cezalarını çektiler. Şöyle ki: Roma'lılar
Kudüs şehrini ele geçirerek Beyt-i Makdis'i yıktılar, kitabları yaktılar.
Yahudilerin bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da esir ettiler. Bunun sonunda
ne gerçek Musevîlikten, ne de gerçek İsevilikten eser kalmadı.Gerçekten
Hazret-i Musa dini gibi, Hazret-i İsa'nın dini de asıl halini yitirmiş, hiç de
yeryüzüne yayılamamıştır.Şu da bir gerçek ki, Hazret-i İsa'nın vasiyeti üzerine
Havarilerden bazıları öteye beriye dağılıp Hazret-i İsa'nın dinini yaymaya
çalışmak istediler. Fakat o zaman dünyanın her tarafı cehalet, küfür ve şirk
içinde kalmış bulunuyordu.Yahudilerle putperest olan Romalılar da, Hazret-i
İsa'ya bağlı olanların azılı düşmanları idiler. İsa dinini kabul edenler,
dinlerini gizliyor, gizlice ibadet ediyorlardı.Bundan dolayı Nasraniyet üç yüz
sene kadar genişleyemedi. Bu süre içinde de asıl özelliğini yitirmiş İlâhî bir
din olmaktan çıkmıştı.Yahudiler Hazret-i İsa'nın hayatına kasdettikleri gibi,
tebliğ ettiği dine de pek çok saldırılarda bulunmuşlar. İçlerinden bazıları
Hazret-i İsa dinini görünüşte kabul ederek dostluk kurmuş ve halkın
bilgisizliğinden faydalanarak Hazret-i İsa'nın tebliğlerini değiştirmişlerdir.
Hıristiyanlığı akıl ve hikmete aykırı bir hale sokmuşlardı. Romalılar ise,
Hazret-i İsa dinine karşı açık bir düşman kesilmişlerdi. Fakat ne olursa olsun,
din duygusu yaratılışta vardır. Bundan kalbleri büsbütün yoksun bırakacak bir
kuvvet yoktur. Romalılar görünüşte üstün bir durumda iken, Hazret-i İsa dinine
manen yenildiler. Söndürmek istedikleri bir dini parlatmaya hizmet ettiler.
Ancak gerçek bir din yerine, onun adını taşıyan, hıristiyanlık da denilen
aslını yitirmiş ve değiştirilmiş bir din yerleşmiş oldu.Roma imparatoru
Konstantin, Hazret-i İsa'nın doğuşundan üç yüz on sene sonra, siyasî bir
maksada dayanarak Hazret-i İsa'ya nisbet edilmiş olan muharref dini kabul etti.
Bayraklarına hac işareti koydu. Yenilen ordusuna güç kazandırmak istedi.
Hıristiyanlığın yayılması için de birçok gayretler gösterdi.Konstantin, eski
Bizans kasabasının bulunduğu yerde Konstantiniye (İstanbul) şehrini kurdu.
Hükümet merkezini de, Roma'dan buraya nakletmişti. Bu tarihe kadar Mukaddes
İncil'in asıl nüshaları kaybolmuş, İncil adına Havarî'lerle onların talebeleri
tarafından birçok risaleler ve tarih kitabları yazılmıştı. Bundan dolayı
Hıristiyanlar arasında pek çok ayrılık vardı. Konstantin'in emri ile
"İznik" şehrinde bir din meclisi toplandı. Bu meclisin binden fazla
üyesi vardı. Birçoğu birbirinin dilini anlamıyordu. Yüzlerce risale ve kitablardan
yalnız dördü, hem de üyelerin sadece bir kısmı tarafından seçilerek İncil adı
sadece bunlara verildi.
Roma
İmparatorluğu daha sonra, doğu ve batı imparatorluğu adıyla ikiye ayrılmıştır.
Bu devletler birbirini kıskanıyordu. Nihayet mezheb bakımından da ikiye
bölündüler. Roma'da "Rimpapa"ya bağlı kalanlara "Katolik"
denildi. İstanbul patriğine bağlı kalanlara da "Ortodoks" denildi.
Daha sonra, birde "Protestanlık" meydana çıkmıştır. Buna göre, bugün
Hazret-i İsa'ya bağlı olanların başlıca mezhebleri üçtür. Bunların da birtakım
dalları vardır.Sonuç: İsa aleyhisselâm'ın bildirmiş olduğu "Tevhid
inancına" dayanan bir din, sonradan aslını yitirmiş, şekilden şekile
girmiştir. Bu dine bağlı olanlar, Hazret-i İsa'ya ve diğer yaratıklara ulûhiyet
makamı vermişler, mabedlerini resim ve haçlarla doldurmuşlar, böylece
müşriklerin mabedlerine benzer bir hale getirmişlerdir.
25.HZ.MUHAMMED(S.A.V)
Kur’an’da adı 4
defa geçmektedir. Kur’an’ın 47. suresi onun adını taşımaktadır. Son
peygamberdir. Bütün insanlığa gönderilmiştir. Kendisine Kur’an-ı Kerim
verilmiştir.
Milâttan
itibaren altı asır geçmiş, cihanın her tarafı cehalet ve sapıklık içinde
kalmıştı. Gerek Roma Hükümeti, gerek İran'daki "Sasaniyan" devleti
ahlâk bozukluğu yüzünden çözülmeye yüz tutmuştu. Bütün milletler arasında
dinsizlik ve ahlâksızlık başta geliyordu. Bu bir fetret (boşluk) devri idi.
Artık dünyayı hak ve hakikata çağırmak, dünyayı düzeltmek için, en büyük ve en
son peygamberin gelmesine ihtiyaç vardı. Bunun üzerine Yüce Allah beşeriyete
ihsanda bulunarak onlara en büyük peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu
Hazret-i Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi gönderdi.
Artık insanlık ufuklarını yeni bir hidayet nuru, o ana kadar görülmemiş bir
azamet ve letafetle aydınlatmaya başlamış oldu.Hakkın en parlak nuru ortaya
çıktı; Doğdu Kur'ân güneşi, karanlık gece bitti...
Hazret-i
Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ve sellem) Yüce Allah'ın bütün insanlara son
Peygamberi olan Hazret-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz,
Arabistan'da Mekke-i Mükerreme şehrinde milâdın beş yüz yetmiş birinci yılında
dünyayı şereflendirmişlerdir. İslâm'ın ilk yayıldığı yer Arabistan'dır. Buraya
Ceziretü'l Arab (Arab yarımadası)'da denir. Burası Asya Kıt'asının güney
batısında büyük bir yarımadadır. Hicaz, Yemen, Umman, Hadremut, Necd
bölgelerine ayrılır. İşte Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere şehirleri,
bu araziden olan Hicaz bölgesindedir.
5►AHİRET
GÜNÜNE İNANMAK
Ahiret:
Kıyamet
koptuktan sonraki başlayan hayata denir.
Ahiretin
evreleri;
1->Ölüm
2->Kabir Hayatı
3->Kıyamet Alametleri
4->Kıyametin Kopması(Süra birinci
üfürüş)
5->Yeniden Diriliş(Süra ikinci
üfürüş)
6->Mahşere Toplanma
7->Amel defterlerinin dağıtılması
8->Hesap
9->Mizan(Amellerin tartılması)
10->Sırat
11->Şefaat
12->Cehennem veya Cennet
ÖLÜM: Ruhun bedenden
alakayı kesme olayına denir.
KABİR: Ölen kişinin
gömülmesiyle başlayan yeniden dirilişe kadar devam eden hayata denir.
Kıyamette insanların biner yıl
bekleyeceği 50 durak yeri olduğu rivayet edilir. Bu durakların ilki mezar başıdır.
İnsanlar tekrar dirilince bin yıl mezarlarının başında beklerler. Daha sonra
mahşer yerine doğru sevk edilirler. Her durakta hesaba çekilirler. Hesabını
verenler diğer duraklara geçer. Veremeyenler bin sene bekler. Bu bekleme mümin
kullar için bir anlık iken, imanı zayıf ve kâfirler için bu bekleme aç, susuz
ve çıplak olarak bin yıllık zamandır.
KIYAMET: Sözlükte
kalkmak, dirilmek demektir. Dini anlamda ise evrenin düzeni bozularak, her
şeyin alt üst edilerek yok olması ve yok olan her şeyin yeniden yaratılıp
mahşere doğru ilerlemesi olaylarına denir.
KIYAMET
ALAMETLERİ:
Kıyametin yaklaştığına dair gerçekleşmiş veya gerçekleşecek alametlere denir.
Kıyametin ne zaman kopacağı
bildirilmedi, (Onu ancak Allah bilir) buyuruldu. (Araf 187, Ahzab 63)
Kıyametin kopmasına yakın önce küçük
alametler çıkacaktır. Sonra da büyük alametler çıkacaktır.
KIYAMETİN
KÜÇÜK ALAMETLERİ
(İnsanlar camilerle ve camilerin süsüyle
övünmedikçe kıyamet kopmaz.) [İbni Mace]
(Erkek erkekle, kadın kadınla
yetinmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Hatib]
(Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz.)
[Buhari]
(İnsanlarda cimrilik artar ve kıyamet
kötülerden başkası üzerine kopmaz.) [İ.Neccar]
(Ahlaksızlık ve fuhuş açık olmadan
komşular kötüleşmeden hainler emin, eminler hain sayılmadan, akrabalık arasında
soğukluk olmadan kıyamet kopmaz.) [İ. Ahmed]
(Yemin ederim ki, cimrilik, fuhuş
meydana çıkmadıkça, emine hıyanet edilip, haine güvenilmedikçe, iyiler helak
olup kötüler kalmadıkça kıyamet kopmaz.) [Hakim]
(Yağmurların bereketi kaldıkça kıyamet
kopmaz.) [Ebu Ya’la]
(Yeryüzünde Allah diyen Müslüman
kaldıkça kıyamet kopmaz.) [Müslim]
(Zamanda yakınlık olmadıkça, bir yıl bir
ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün, bir gün bir saat gibi kısa
gelmedikçe kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]
(İlim kalkmadıkça, depremler, katliamlar
çoğalmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Mal çoğalıp artmadıkça kıyamet kopmaz.
Öyle ki, zekat verilecek kimse bulunmaz. Birine zekat teklif edilince, “Benim
buna ihtiyacım yok” der.) [Buhari]
(İki büyük taife, davaları bir olduğu
halde, çarpışmadıkça, kendilerine Allah’ın resulüyüm [peygamberim] diyen
yalancılar çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça,
taşlar bile, “Ey Müslüman şu arkamda gizlenen Yahudi’yi öldür” diye haber
vermedikçe kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Yetmiş tane resulüm diyen yalancı
çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Taberani]
(Erkekler azalacak, kadınlar çoğalacak.)
[Buhari]
(Bir erkek çocuk bir kadın gibi
kıskanılmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Livata mubah sayılmadıkça, gökten taş
yağmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Çocuklar öfkeli olmadıkça, büyüğe
saygısızlık yapılmadıkça kıyamet kopmaz.) [Harâiti]
(Kıyamet kopmadan yüz yıl öncesinde
yeryüzünde Allah’a ibadet eden kalmaz.) [Hakim]
(“Keşke şu kabirdeki ben olsaydım”
denmedikçe kıyamet kopmaz.) [Müslim]
(Deprem, fitne, katillik artmadıkça,
kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Kardeşler farklı dinden olmadıkça
kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Kötüler dünyaya hakim olmadıkça kıyamet
kopmaz.) [Tirmizi]
(Kıyamet ancak kötü insanların başına kopar.)
[Müslim, İbni Mace]
(Kur’an-ı kerim kalkmadıkça kıyamet
kopmaz.) [Ebu Nuaym]
(İnsanlar temizlikte fazla titiz olacak,
vesvese edip dinde haddi aşacaklar.) [Ebu Davud]
(Çeşitli isimler altında şaraplar
çıkacak, helal sayılacak.) [İ. Ahmed]
(Ortalık bozulacak, dine uymak avuçta
ateş tutmak gibi zor olacak.) [Hakim]
(Köpek beslemek, evlat yetiştirmekten
daha cazip olacak.) [Hakim]
(Kötü kadınlar, çoğalıp, fuhuş bir
toplum içinde yayılırsa, halk, daha önce görülmemiş [frengi, aids gibi]
bulaşıcı hastalıklara maruz kalacak. Ölçüde, tartıda hile yapılacak ve geçim
darlığı baş gösterecek.) [Beyheki]
(Çalgı her yere yayılacak, güvenlik
güçleri çoğalacak.) [Beyheki]
(İşler, ehli olmayana verilecek.)
[Buhari]
(Bu dinin başlangıcı gibi, sonu da garip
olacak!) [Tirmizi]
(Kur'an [Radyo, TV gibi] çalgı
aletlerinden okunacak.) [Tergib-üs-salât]
(Sadece tanıdıklara selam verilecek ve
yazarlar çoğalacak.) [Hakim]
(Zengine malı için tazim edilecek, fuhuş
yayılacak, zina çocukları çoğalacak. Büyüğe hürmet, küçüğe de merhamet
edilmeyecek. Kurtlar, kuzu postuna bürünecek.) [Hakim]
(Tehiyyet-ül-mescid namazı kılınmaz
olur.) [Taberani]
(İlim kalkar, cehalet, anarşi ve ölüm
çoğalır.) [İbni Mace]
(Ulema, halkın istediği yönde fetva
verip, helale haram, harama helal derler; Kur'anı ticarete, menfaate alet
ederler.) [Deylemi]
(İnsanlar, yalnız malın, paranın
gelmesini düşünecekler, helalini, haramını düşünmeyecekler.) [R.Nasıhin]
(Bir camide binden fazla kişi namaz
kılacak, fakat içlerinde bir tane mümin bulunmayacak.) [Deylemi]
(İzinsiz ticaret yapılmaz.) [Müslim]
(Vahşi hayvanlar, insanlarla
konuşmadıkça kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]
(Kıyamet alametleri bir ipteki
boncukların peş peşe kopması gibi birbirini takip eder.) [İ.Ahmed, Taberani]
(Kıyamet Cuma günü kopacaktır.) [Buhari]
Hadis-i şerifle bildirilen kıyametin
diğer alametlerinden bazıları da şöyledir:
1- Emanete riayet kalkar.
2- Veled-i zina çoğalır.
3- İçki çok içilir.
4- Zekât verilmez.
5- Hanıma uyup, anneye isyan edilir.
6- Erkekler ipek giyer.
7- Zararından korunmak için insanlara
mudara edilir.
8- Gençler fasık olur.
9- Daha önce yaşamış âlimler cahillikle
suçlanır.
10- Tefecilik, faiz aşikâre olur.
11- Bilgin veya âlim denilenlerde, zerre
kadar iman olmaz.
12- İslam’a uymak ayıp sayılır.
13- Herkese iyilik eden Müslüman ahmak
sayılır.
14- İslam’a uymak, ateşi elde tutmak
gibi zor olur.
15- Mescitlerde, toplantılarda
fasıkların sesi yükselir.
16- Cihad terk edilir.
17- Bid'atler yayılır.
18- Günaha teşvik artar.
19- İyiliğe mani olunur.
20- Emr-i bil maruf ve nehy-i anil
münker kalkar.
21- Komşuluk kötüleşir.
22- Camilerde Kur'an-ı kerim teganni ile
okunur.
23- Aşağı kimseler söz sahibi olur.
24- Zararından korunmak için insanlara
ikram olunur.
25- Çalgı aletleri çoğalır. Her yerde
çalgı çalınır.
26- Anarşi çoğalır.
27- Adam öldürmek çoğalır.
28- Dine uymak, güzel ahlaklı olmak ayıp
sayılır.
29- Cansızlar da konuşur.
KIYAMETİN
BÜYÜK ALAMETLERİ
Hadis-i
şeriflerde, şu on alametin çıkacağı bildirilmiştir:
1- Hazret-i Mehdi gelecek: (Kıyamet kopmadan
önce, Allahü teâlâ, benim evladımdan birini yaratır ki, ismi benim ismim gibi,
babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur. Ondan önce dünya zulümle dolu
iken, onun zamanında adaletle dolar.) [Tirmizi]
(Mehdi’nin başı
hizasında bir bulut olacak, buluttan bir melek, “Bu Mehdidir, sözünü dinleyin”
diyecektir.) [Ebu Nuaym]
2- Deccal gelecek: (Deccal çıkar, ilah olduğunu
söyler. Onun ilahlığına inanan kâfir olur.) [İ.E.Şeybe]
3- Hazret-i İsa gökten inecek:
Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Allah’ın Resulü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük dedikleri
için Yahudileri lanetledik. Onlar İsa’yı öldürmediler, asmadılar da. Öldürülen,
kendilerine İsa gibi gösterildi.) [Nisa 157]
Hazret-i İsa
göğe kaldırılmıştır. (Nisa 158)
(Elbette o
[Hazret-i İsa’nın Kıyamete yakın gökten inmesi], Kıyametin yaklaştığını
gösteren bilgidir. Sakın bunda şüphe etmeyiniz!) [Zuhruf 61, Beydavi]
Hadis-i
şeriflerde de buyuruldu ki: (İsa, âdil bir hakem olarak gökten inecek, haçı
kıracak, [Hıristiyanlığı kaldıracak] domuzu öldürecek, [domuz etini
yasaklayacak] İslam’dan başka şeyi yasaklayacaktır.) [Buhari, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, İbni Ebi Şeybe]
(İsa inince, her
yerde sükûn, emniyet meydana gelir. Öyle ki aslanla deve, kurtla kuzu serbestçe
dolaşır, çocuklar yılanlarla oynar.) [Ebu Davud]
(On alamet
çıkmadan kıyamet kopmaz. Biri İsa’nın gökten inmesidir.) [Müslim, Ebu Davud,
Tirmizi, İ. Mace, Nesai, İ.Ahmed, Taberani, İ.Hibban, İ. Cerir]
4- Dabbet-ül-arz çıkacak
Bu husustaki
hadis-i şeriflerden birinin meali şöyledir:
(Dabbet-ül arz,
Musa’nın asası ile mümine dokunur, alnına Cennetlik yazılır, yüzü nurlanır.
Kâfire, Süleyman’ın mührü ile vurur, Cehennemlik yazılır, yüzü simsiyah olur.)
[Tirmizi]
Bu hayvandan
Kur'an-ı kerimde de bahsedilmektedir.(Neml 82)
5- Yecüc ve Mecüc çıkacak
Kur'an-ı kerimde
buyuruluyor ki: (Yecüc ve Mecüc, set yıkılıp her tepeden akın ederler.) [Enbiya
96]
Hadis-i şerifte
buyuruluyor ki: (Yecüc ve Mecüc, kıyametin ilk alametlerindendir.) [İbni Cerir]
6- Duman çıkacak
Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Gökten bir duman çıkacağı günü gözetle!) [Duhan 10]
Hadis-i şerifte
de buyuruldu ki: (Dumanın tesiri mümine nezle gibi gelir, kâfire ise çok
şiddetlidir.) [Ebu Davud]
7- Güneş batıdan doğacak: (Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. O
zaman herkes iman eder, ama imanı fayda vermez.) [Buhari, Müslim]
Kur'an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce
iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış kimseye, o günkü imanı fayda
vermez.) [Enam 158]
Âlimler, bu
âyetteki alametlerden birinin de güneşin batıdan doğması olarak
bildirmişlerdir. Yukarıdaki hadis-i şerif de zaten bunu açıkça bildiriyor.
8- Ateş çıkacak: (Hicazdan çıkan ateş, Basra’daki
develerin boyunlarını aydınlatır.) [Müslim]
9- Yer batması görülecek: (Doğu, Batı ve
Ceziret-ül Arab’da yer batışı görülecek.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni
Mace]
10- Kâbe yıkılacak: (Bir Habeşli
Kâbe’yi tahrip edecektir. Onu şu anda siyah elleri ile Kâbe’nin taşlarını bir
bir söker halde görüyorum.) [Buhari, Müslim]
SÜR: İsrafil(a.s) ‘mın şekli bildirilmeyen
boru. Birinci üfleyişinde kıyametin kopması, ikinci üfleyişinde tüm canlıların
dirilişi gerçekleşecektir.
DİRİLİŞ: Yok olan tüm canlıların yeniden
canlanması olayına denir.
MAHŞER: Tüm canlıların yeniden dirilip hesap
vermek için toplanacakları büyük düzlük alana denir. Diğer bir adı da
Arasat’tır.
AMEL DEFTERİ: Küçük büyük tüm sevap ve günahlarının
yazılı olduğu deftere denir.
HESAP: İnsanların yaptıkların veya yapmadıkları
şeyler nedeniyle hesap vermesi veya verememesine denir.
MİZAN: Sevap ve günahların tartıldığı ilahi
adalet ölçüsünün adıdır.
SIRAT: Cehennem üzerine kurulmuş, karşısında
cennet olan manevi bir köprüdür. Geçebilen cennete, geçemeyen cehenneme
gidecek.
Sırat
köprüsü; bin yıllık yolu yokuş, bin yıllık yolu iniş, bin yıllık yolu düz olmak
üzere üç bin yıllık yoldur. Kıldan ince, kılıçtan keskin olarak tabir edilir.
Cehennemin üzerine kurulur. İnsanlar dünyadaki amellerine göre bu köprüden
geçecektir. Kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr
gibi, kimi kuş gibi uçarak, kimi at gibi koşarak, kimi yürüyerek, kimi
sürünerek, kimi dizlerinin üzerinde sürünerek, kimi de karınlarının üstünde
sürünerek geçerler. Düşenler ise cehenneme atılır.
Sırat
köprüsünün 7 ayağı vardır. Sırat köprüsünün boyu 7 tabakadan oluşur. Yedinci
tabaka diğer tabakalara göre ateş ve sıcaklık bakımından daha şiddetlidir. Her
tabakanın şiddeti diğerinden 70 kat fazladır. Her tabakada 70 dağ ve bu
dağların 70 bölümü vardır. Her bölümde yetmişbin zehirli ve dikenli ağaç ve her
ağacında yetmiş bin dalı vardır. Ağacın her dalında da yetmişbin yılan ve akrep
vardır. Yılanların boyu dağ gibi, akrepler ise katır büyüklüğündedir. Her
ağaçtada korkunç görünüşlü bin meyva ve her meyvada 70 kurt ve kurtların boyuda
yüz metre kadardır.
Sırat
köprüsünde 700 bölüm ve bu bölümlerde kalınacak, beklenilecek yerlerde vardır.
ŞEFAAT: Özel yetkili
olan kişilerin günahı olanlarının günahlarının bağışlanması, cennette
derecesinin yükselmesi konusunda aracılık etmesi olayına denir. Şefaat haktır
ve istemek şirk değildir. En büyük şefaatçi Kuran’dır.
CEHENNEM: Manası derin kuyudur.7
katı olan kâfirler ve münafıklar için ebedi; günahkâr Müslümanlar için geçici
süre azap yeridir. Cehennemde; gök gözlü, sağır ve merhametsiz zebaniler
vardır. Baş zebaninin adı MALİK dir. Cehennemin 7 de kapısı vardır.
1.TABAKA: Adı
CEHENNEM dir. Günahkâr müslümanların azap yeridir.
2.TABAKA: Adı
SAİR dir. Hıristiyanların azap yeridir.
3.TABAKA: Adı
SEKAR dır. Yahudilerin azap yeridir.
4.TABAKA: Adı
CAHİM dir. Şeytanların ve dininden dönenlerin azap yeridir.
5.TABAKA: Adı
HUTAME dir. Kâfirlerin ve yecüc mecüc ün azap yeridir. GAYYA KUYUSU bu 5.
tabakadadır.
6.TABAKA: Adı
LEZİ dir. Sihir, büyü yapanlar ve putperest ile ateşe tapanların azap yeridir.
7.TABAKA: Adı
HAVİYE dir. Allah’ı inkâr edenlerin ve münafıkların azap yeridir.
Birçok azap çeşitleri vardır; birkaçı
şöyledir:
1. Soğukla azap,
2. Yılan akrep gibi hayvanların sokması,
3. Başına topuzlarla vurmak,
4. Aç bırakmak,
5. Zakkum yedirerek bağırsakları
parçalamak,
6. Vücutları büyültülerek azabın
şiddetlendirilmesi,
7. İrinli su içirmek,
8. Gayya kuyusuna atmak,
9. Uçurumlardan yuvarlamak,
10. Zifiri karanlıkta azap,
11. Büyük azap veren pis kokulara maruz
bırakmak,
12. Azapların her gün katlanarak
çoğaltılması,
13. Sonsuza kadar azap edilmesi.
ARAF: Araf, cennet ve cehennem arasında olan
bir yerdir. Araf denilen yere dört türlü insanın gireceği söylenir.
1)Kendilerine
peygamber gönderilmeyen, iki peygamber arasında gelip geçen ve bu nedenle
Allah'ın davetini işitmeyenler. Mecnun (deli) olanlar.
2)İyiliği ve
kötülüğü (hayır ile şerri) denk gelenler
3)Kâfirlerin
buluğ çağına ermeden ölen çocukları
4)Ana ve
babasına asi olup, fakat sonradan şehit olarak ölenler
Bunlar cennete
bakıp, nimetleri gördükçe ağlarlar; cehenneme bakıp, azabı görüncede
sevinirler.
CENNET: Manası bahçedir.8 katı olan Müslümanlar
için ebedi mükâfat yeridir. Türkçesi uçmağdır. Allah CC. Arş ve Kürsi'nin
altında, 7 kat göklerin üstünde, Arşın nuru ile birbirinden yüksek 8 cennet
yaratmıştır. En yüksek olanı Allah'ın CC. görüleceği ADN cennetidir. Bu cennet
hepsinden yüksek ve şereflidir. Cennetin toprağı misk, taşı cevher, bitkisi
zaferandır. Cennette ayrıca nehirlerde vardır.
1.CENNET: Beyaz
inciden olup, adı DARÜL CELAL dir.
2.CENNET:
Kırmızı yakuttan olup, adı DARÜS SELAM dır.
3.CENNET: Yeşil
zebercetten olup, adı CENNETÜL MEVA
4.CENNET: Sarı
mercandan olup, adı CENNETÜL HULD dur.
5.CENNET: Beyaz
gümüşten olup, adı CENNETÜL NAİM dir.
6.CENNET: Kırmızı
altından olup, adı CENNETÜL FİRDEVS
7.CENNET: Sarı
miskden olup, adı CENNETÜL KARAR dır.
8.CENNET:
Eldeğmemiş inciden olup, adı CENNETÜL ADN
7 KAT YERİN ALTINDAKİ TABAKALAR VE ORALARDA
YAŞAYANLAR
1.TABAKA: Adı DİMKA dır.Berşem adında
yaratıklar vardır. Onlara da hesap ve ceza vardır.
2.TABAKA: Adı CELCE dir. Burada
Tamas'lar vardır. Bunlar birbirlerini yerler.
3.TABAKA: Adı ARKA dır. Burada büyük
akrepler vardır. Bu akrepler katır büyüklüğünde ve mızrak şeklinde kuyrukları
vardır. Kabes adında bir kavim vardır. Yiyecekleri toprak, içecekleri çiğ
taneleridir.
4.TABAKA: Adı HARBA dır. Burada dağ
büyüklüğünde zehirli ejderhalar vardır. Bu tabakada Cülham'lar vardır.
Cülhamların gözleri ve ayakları yoktur. Uçarlar.
5.TABAKA: Adı MELESEL dir. Burada
mıhtat' lar vardır. Onlarda birbirlerini yerler.
6.TABAKA: Adı SİCCİN dir. Burada
Kutafe'ler vardır. Cehennem ehlinin amel defterleri buradadır. Kutafeler kuş
şeklindedir. Elleri insan eli, kulakları sığır kulağı, ayakları koyun ayağı
biçimindedir. Yeme ve içmeleri yoktur.
7.TABAKA: Adı UCBA dır. Burada Cusum'lar
vardır. Cusumlar siyah renkte, kısa boyludurlar. El ve ayakları pençe
şeklindedir.
6►KAZA VE KADERE İNANMAK
Kader: Allah’ın
meydana gelecek olan tüm her şeyi ezelde bilmesi ve takdir etmesine denir.
Kaza: Allah’ın ezelde
bildiği meydana gelecek olayların bilgisi doğrultusunda gerçekleşmesine denir.
Hayır: Ahiret mantığıyla
iyi olan işlerdir.
Şerr: Ahiret mantığıyla
kötü olan işlerdir. Bazen kötü gördüğümüz işte hayır; şer gördüğümüz işte de hayır
olabilir.
Tevekkül: Bir işin olması
için kişinin elinden geleni yapması ve işin gerisini Allah’a bırakması, kişinin
Allah’a güvenmesi.
Rızık: Yenilen, içilen
ve faydalanılan şey. Tek rızık verici Allah’tır.
Ecel: Kişinin tayin
edilmiş ömrünün sona ermesi olayına denir. Afet, hastalık, öldürülenler veya
intihar edenlerde eceliyle ölür.
DİNDEN ÇIKARAN SEBEPLER
1è İstihza: İslamiyet’i temsil eden bir şey ile
alay etmek.
Örneğin; Takke,
tespih, sarık cübbe, sakal, namaz, ezan, tesettür ile dalga geçici söz ve
davranışlarda bulunmak.
2èİstihfaf: Dindeki bir hükmü hafife alan söz ve
davranışlar
Örnek;
Cehennemde yanarsam yanayım ne olacak?
3è İstihlal: Dinde haramlığı kat’ı olan bir şeyi
helal; helalliği kat’ı olan bir şeyi de haram, Müslüman birisine kâfir, kâfir
birisine Müslüman sayan söz ve davranışlar
4èİnkâr: Dindeki bir şeyi inkâr etmek
Örneğin: Allah’ın
zati ve subuti sıfatlarından birini inkâr, meleklerden bir tanesini inkâr,
melekleri kızlara benzetmek, kitaplardan ve peygamberlerden bir tanesini inkâr,
Kuran’dan bir ayeti inkâr, kaza ve kaderi inkâr, Ahiret ve ahiretin
evrelerinden birini inkâr etmek…
Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab (rh.a)
diyor ki: Bil ki İslam dinini nakzeden, bozan on madde vardır.[1]
1 - Allah'a ibadette ortak koşmak:
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Allah, kendisine şirk koşulmasını
asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar." (Nisa:
4/48,116)
"Kim Allah'a ortak koşarsa,
muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer cehennem ateşidir.
Zalimler için yardımcı yoktur." (Maide: 5/72)
Allah'tan başkası adına, cinler ve
kabirler adına kurban kesmek de bu kapsamdadır.
2 - Allah ile kendisi arasına aracılar
koymak, bunlara dua etmek, bunlardan şefaat istemek, bunlara tevekkül etmek.
İşte bütün bunları yapanlar âlimlerin icmaıyla kâfir olur.
3 - Müşrikleri tekfir etmemek, onların
kâfir olduklarında şüphe etmek veya onların doğru yolda olduklarına inanmak
küfürdür.
4 - Rasulullah (s.a.v)'dan başkasının
yolunun Rasulullah (s.a.v)'in getirdiği yoldan daha iyi olduğuna, ya da ondan
başkasının hükmünün onun hükmünden daha iyi olduğuna inanmak küfürdür. Mesela
tağutların koymuş oldukları hükümleri, Rasulullah'ın hükmünden daha değerli ve
üstün tutmak gibi.
5 - Allah'ın Kitabı ve Rasulullah
(s.a.v)'in sünnetinden herhangi bir şeye buğzeden, öfkelenen bir kimse bununla
amel etse bile kâfirdir.
6 - Rasulullah (s.a.v)'in getirdiği
dinle veya onun mükâfat ve ceza olarak bildirdiği şeylerle alay etmek. Allah (c.c)
şöyle buyuruyor:
"De ki: "Allah'la, ayetleriyle
ve Rasulü'yle mi alay ediyorsunuz? (Boşuna) Özür beyan etmeyin. Çünkü siz iman
ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz." (Tevbe: 9/65-66)
7 -
Sihir ya da büyü yapmak. Sarf ve Atf yani karı kocanın arasını açmak ve
de birleştirmek amacıyla yapılan (muhabbet muskası vb) şeyler de bu
kapsamdadır. Kim böyle bir şeyi yapar ya da buna rıza gösterirse küfre girer.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"...Biz ancak imtihan (fitne) için
gönderildik, sakın (sihir yaparak) küfre girmeyin, demeden hiç kimseye (sihir
ilmini) öğretmezlerdi." (Bakara: 2/102)
8 -
Müslümanlar aleyhinde müşriklere yardım etmek, onlara destek olmak. Allah
(c.c) şöyle buyuruyor:
"İçinizden kim onları veli
edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğuna hidayet
etmez." (Maide: 5/51)
9 -
Kim: "Hızır (as) nasıl ki, Musa (a.s)'ın şeriatı dışında hareket
etme serbestisine sahipse insanlardan bazıları da Muhammed (s.a.v)'in şeriatı
dışına çıkabilir " şeklinde itikad ederse kâfir olur.
10 - Öğrenmemek ve onunla amel etmemek
suretiyle Allah'ın dininden yüz çevirmek.
Alla h (c.c) şöyle buyuruyor:
"Kendisine Rabbinin ayetleri
hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?
Muhakkak ki biz, günahkârlara, yaptıklarının karşılığı olan cezayı
vereceğiz." (Secde: 32/22)
Bütün bu maddelerde açıklanan hususların
şakayla, ciddi olarak yada korku ile yapılması arasında fark yoktur. Ancak
ikrah (zorlama) altında olan kişi bundan müstesnadır. Bütün bu sayılan maddeler
tehlike yönünden çok büyük olmakla beraber çokça rastlanılan durumlardır.
Müslüman bir kişi bütün bu hususlardan sakınmalı ve nefsinin bunlara
bulaşmasından korkmalıdır.
DİNDEN
ÇIKARAN SEBEPLER
1- İslamiyetin emir ve yasaklarından
birini bile hafife almak, Kur'an-ı kerim ile Meleklerle, Peygamberlerle alay
etmek.
2- Din bilgilerine inanmamak, bunları ve
din alimlerini, dini kitapları aşağılamak.
3- Allah-u tealanın buna gücü yetmez
demek.
4- Allah bizi unuttu demek.
5- Birisi için; Onun hakkından Allah bile
gelemez, ben nasıl geleyim? demek.
6- Cenab-ı Hakka, Allah baba demek.
7- Her hangi bir şey için; Allah'ın işi
kalmadı da bunun gibi şeyler mi yaratıyor, demek. 8- Harama helal, helala haram
demek.
9- Allah-ü tealaya mekân izafe etmek. Allah
yukardadır, göktedir, demek.
10-Allah bize zulüm ediyor demek.
11-Bir kimse; Allah falan kuluna bu
kadar zenginlik veriyor, bana ise az veriyor. Böyle adalet olur mu? demek.
12-Kötü insanları görünce. Bunlar zebani
gibi insan demek.
13-Falan kimse Peygamber olsaydı, ben
inanmazdım demek.
14-Büyük ve küçük günah işleyen birine,
Tevbe et, denildiğinde, Ne yaptım ki tevbe edeyim demek.
15-Bir kimseye, Allah bana Cenneti
verirse, sensiz istemem demek.
16-Dinen mübarek olan şeye (Dine, imana,
kitaplara, Peygamberlere, mezhebe, Kabe'ye) sövmek.
17-Kur'an-ı kerimin bir ayetine bile
olsa inanmamak veya şüphe etmek.
18-Kur'an-ı kerimi ve mevlüdü çalgı ile
okumak.
19-İslamiyet bu asra uygun değildir
demek.
20-Dinimizce farz olan bilgileri
öğrenmemek, öğrenmeye lüzum görmemek.
21-Sihrin (büyünün) mutlak tesir
edeceğine inanmak. (Allah dilerse tesir eder)
22-Tenasühe, yani ölen insanın ruhunun
başka birine, çocuğa geçeceğine inanmak. 23-Zalim birine, adil demek.
24-Haram işleyen birine Güzel yaptın
demek.
25-Yabancı kadına şehvetle bakıp; Güzele
bakmak sevaptır demek.
26-Şarabın azına; Az içersen günah olmaz
demek.
27-Güzel bir bebek görünce; Allah bu
çocuğu özenip, bezenip yaratmış demek.
28-Kötülemek için; Falancı Cennete
girse, ben girmem demek.
29-Mü'minin ağzının içine...... diye,
sövmek.
30-Kâfir olmak, hırsızlıktan, hainlikten
iyidir demek.
31-Hristiyan olmak, komünist olmaktan
iyidir demek.
32-Allah bize gökten bakıyor demek.
33-Kabirdeki ve kıyametteki azaplara;
Akla, fenne uygun değildir demek.
34-Helal bana iyilik getirmiyor demek.
35-Allah-u teala için; Düşünerek veya
hesap ederek yahut planlayarak yarattı demek.
37-Bir kimse, Namaz kılmamak hoş iştir
dese, kâfir olur.
38-Ben çalınanları ve gayb olanları
bilirim, dese, söyleyen ve inanan kâfir olur. Bana cin haber veriyor dese, yine
kâfir olur. Peygamberler ve cinniler dahi gaybı bilmezler. Gaybı ancak Allah-ü
teala bilir ve O'nun bildirdikleri bilebilir.
39-Bir kimse haramlardan sadaka verse ve
sevab umsa, alan fakir dahi, haramdan olduğunu bilerek; Allah kabul etsin dese
ve veren dahi, amin dese, ikiside kâfir olur.
40-Bir kimse birinin gıyabında bir şey
söylese, yanında ki de; Gıybet etme, dese, buna karşılık o kimse de, bu bir
şeymidir, dese, Ulama kâfir olur demişlerdir. Bu hareketiyle haramı ihtihsan
ettiği, kötülemediği için.
41-Bir kimse İslamiyeti bilmem veya
istemem dese, kâfir olur.
42-Rızık Allah' tandır. Lakin kuldan da
hareket gerekir dese, bu söz şirkdir. Zira kulun hareketi de Allah' tandır.
43-Bir kimse, kâfirlerin ibadetleri,
İslamiyete uymayan işleri güzeldir dese ve böyle itikat etse (inansa) küfürdür.
44-Namaz kılsam da kılmasam da ne fark
eder demek. Küfürdür.
45-Bir kimse birini gıybet etse,
sonrada; Ben onu gıybet etmedim, onda bulunan şeyi söyledim, dese Böyle
söylemek küfürdür. Çünkü, harama helal demiş olur.
46-Bir kimse, bir kimse için o kimse İslamiyetçidir,
onun kafası İslamiyetle küflenmiş, onu bırak, bizi halimiz İslamiyetten perişan
olmuş dese. Kâfir olur.
47-Bir kimse, İslamiyet’in modası geçti,
İslamiyet bana bir halt edemez ve İslamiyet bana vız gelir, bize İslamiyet
lazım değil derse. Kâfir olur.
48-Bir kimse, Kur'an-ı kerim çöl
kanunudur, günümüzde O'unla hükmedilemez ve O'nunla amel edilemez derse. Kâfir
olur.
DİNDEN
ÇIKARAN SÖZLER
1- Allah’ın varlığı hakkında insanda
meydana gelecek en ufak bir şüphe ve tereddüt.
2- Allah’ın cisim olduğunu düşünmek ve
hayalinde canlandırmak.
3- cenabı hakk'ın sıfatlarından herhangi
birini insanların sıfatlarına benzetmek.
(mesela cenabı hakk'a dil ve ağız gibi
mahlukatın hassalarından olan azalar hayal etmek)
4- Allah’ı bir şeye hulûl etmiş olarak
kabul etmek.
5- cenab'ı hakka analık, babalık veya
oğulluk isnad etmek. haşa "Allah baba" demek veya "her şeyi
yaratan Allah ama Allah’ı yaratan kim" (!) gibi sözler söylemek veya
bunları kalbinden geçirmek. (cenabı hak yaratan varlıktır. yaratılan varlık
değildir)
6- peygamberlere yalancılık isnadında
bulunmak
7- peygamberlerden herhangi birini inkâr
etmek.
8- peygamberlere günah isnadında
bulunmak
9- peygamberlerin yüksek terbiye ve
ilimlerini allah'ın yetiştirmesiyle değil de, bir insanın yetiştirmesiyle
olduğunu sanmak.
10- meleklerden her hangi birini inkâr
etmek.
11- meleklere erkeklik dişilik isnadında
bulunmak.
12- hakkında ayet olan herhangi bir
mucizeyi inkâr etmek
13- tevatur yoluyla sabit olan ayın
yarılması ve mirac hadisesi gibi mucizeleri inkâr etmek.
14- kuran-ı kerim'in bir ayet veya bir
cümlesini inkar etmek.
15- kuran-ı kerim'de en ufak bir
noksanlık düşünmek ve "kifayetsizdir" diye bir fikre sahip olmak.
16- kuran-ı kerim'in hükümlerinden ve
kanunlarından daha üstün kanun ve hükümler olduğunu iddia etmek veya düşünmek,
veya hutta ileri bir zamanda böyle bir fikre sahip olabilirim diye düşünmek.
17- kabir sualini ve azabını, öldükten
sonra dirilmeyi inkar etmek veya şüphe ile karşılamak.
18- hesap gününü, sıratı, mizanı, cennet
ve cehennemi inkar etmek.
19- cennet nimetleri veya cehennemin
azabı hakkında şüphede bulunmak, inkar etmek "Allah hiçbir kuluna azap
etmez" demek.
20- müminlerin ebediyyen cehennemde
kalacağını söylemek.
21- her hangi bir farzın bir cüzünü veya
tamamını inkar etmek, mesela: "5 vakit namazdan öğle veya ikindi namazları
bu devirde kılınmaz, farz olamaz" demek veya düşünmek.
22- faizi, insan öldürmeyi, günah ve
haram kabul etmemek.
23- islam dinini mühimsememek ve hor
görmek.
24- herhangi bir kâfiri müminden üstün
görmek.
25- haramlardan birini helâl adetmek
veya ayetle sabit bir haramı inkar etmek.
26- sahabelerden her hangi biri hakkında
münafık, mürai (iki yüzlü), kâfir diye düşünmek.
27- bir mümini imanından dolayı hakir
görmek veya bir kâfiri küfründen dolayı üstün görmek.
28- islamiyetin dünya saadetine engel
olan bir din olduğunu söylemek veya düşünmek.
29- bir mümini küfürle suçlamak.
30- küfrü icap ettiren her hangi bir
şeyi kendi isteğiyle hatırından geçirmek.
31- üzerinde ayet yazılı her hangi bir
şeyi kasten kirletmek veya pisliğe tutmak.
32- "müzik aletlerinden birini
çalarak kuran okumak"
33- "o adam peygamber olsa gene
inanmam"demek.
34- "peygamber gelse gene kabul
etmem" demek.
35- "Allah olsan ne yapabilirsin
sen bana" demek.
36- "allah'ımı inkar edeyim bu
böyle" demek.
37- "ne olur şu güzelim şarap haram
olmasaydı" demek.
38- "namaz kılmam,
kılmayacağım" demek.
39- Allah’ın emir ve yasaklarından ve
kanunlarından biriyle alay etmek, (mesela alaylı alaylı : hırsızlık mı yaptın
uzat kolunu, adam mı öldürdün uzat boynunu" diyerek istihza etmek veya
istihza edenin gülmesine gülerek mukabelede bulunmak.
40- küfrü icabettiren bir söz
söylendiğinde onu gülerek karşılamak.
41- "islam dini efsane ve hurafeden
ibarettir" demek.
42- ruhların kalıptan kalıba
geçtiklerine inanmak.
43- peygamberimizden sonraki hiristiyan
ve yahudileri mümin kabul etme, onların da dini haktır diye itikat etmek.
44- kuran'ın kanunlarını Allah’ın kelamı
diye değil de akla, mantığa, ilme ve felsefeye uygundur diye kabul etmek.
45- bir kâfire karşı muhabbet etmek. (bu
hususa bilhassa taassup derecesinde her hangi bir fıkraya fikren angaje olan
kimseler dikkat etmelidir. hele hele her şeyin sahtesinin çıkktığı günümüzde
pek öyle zahire ve elfaza kapılarak hemen. "iyidir, aradığımız ve
beklediğimiz olsa olsa budur" diye körü körüne birine sevgi beslememek
lazımdır. çünkü dış memleketlerden konmuş casuslar bir memleketin en yüksek
idari mevkilerini işgal edebiliyorlar ve yükselebiliyorlar. bu türlü bir sevgi
dahi kişinin imanını ***ürür.)
46- uzun müddet küfre hizmet etmiş ve
müslümanlığa zararı dokunmuş birisini sevmek, onu desteklemek ve hakkında Allah
razı olsun diye dua etmek.
47- ölmüş bir kâfire veya islam dinine
kötülüğü dokunmuş birine "Allah rahmet eylesin" demek.
48- kâfirlerin öteden beri kendilerini
müslümanlardan ayırmak için kullandıkları haç, zünnar (v.s) gibi alameti küfür
olan şeyleri takmak veya giymek.
49- allah'ın ve dininin düşmanlarını
taklit etmek, onların hallerini, tavırlarını kendisine örnek ittihaz etmek.
50- ibadetlerinde cenabı hakkın
rızasından başkalarının hoşnutluğunu gözetmek ve başkalarının görmeleri için
kulluk etmek.
51- kendisi veli olmadığı halde velilik
iddiasında bulunmak.
52- "bu gün kuran-ı kerimle dünya
idare edilemez" demek veya diyen birine "doğru söylüyor" demek.
53- allah'a (cc) peygemberimize ve
peygamberlerden herhangi birine, dine veya kitaba sövmek, hakaret etmek veya
söven, hakaret eden birine sevgi beslemek o anda onun yüzüne gülmek.
54- ağıza veya göze sövmek, küfretmek.
55- nazar değmesin diye bir şeye boncuk
takmak (allah'tan gayri bir şeyden ümit beklemek)
56- Allah dostlarından her hangi bir
veliye düşmanlık etmek, çalışmalarını baltalamak.
57- şeriat, dini aykırılıkları
bulunmayan ve allah'ın dinini yaymağa çalışan bir topluluğa, kuran'ın şeriatın
öğretildiği bir müesseseye düşmanlık etmek ve onların çalışmalarını baltalamak.
58- bir kâfirin dünyalık bir iyiliğinden
dolayı cennete gireceğine kail olmak ve mesela "insanlığa bu kadar iyiliği
dokunup da cennete giremiyecek olursa ben de cennet'e girmem" demek.
59- her hangi bir sünneti ittihaz etmiş
bir mümine "sana hiç yakışmamış" demek. (mesela sakal ve bıyık)
60- hakkında nas (ayet-hadis) olduğu
açıkça bilinen, ayrıca icma ve selefi salihiyn efendilerimizin, şahı nakşi
bendi abdulhaliki gucduvani, imamı rabbani ve daha binlerce islam büyüklerinin
kail oldukları, kabul ettikleri rabıta hakkında ileri geri laf etmek ve
küfürdür, demek.
61- "peygamber gelse kararımdan
beni caydıramaz" demek.
62- "bu işin inşallahı maaşallahı
yok artık" demek.
63- "işte küfrün adını günah
koymuşlar. böylelerine küfür sevaptır" demek.
64- "oruç tutup namaz kılmak neye
yarar benim kalbim temiz" demek ve farzları hafife almak.
65- "islam dini dünya işlerini
geriletmiştir" demek.
66- melaike-i kiramdan herhangi birine
günah isnadında bulunmak (harut ve marut gibi)
67- hastalanmıyan birisine: "seni Allah
unuttu" demek.
68- gelecekten haber verdiğini iddia
eden kimseyi tasdik etmek doğru söylüyor demek.
69- "eğer bu işi ben yapmış isem
kâfirim" demek.
70- yalan olduğunu bildiği halde "Allah
biliyor ki seni oğlumdan daha çok seviyorum" demek.
71- "allahım! rahmetini bana
vermekle cimrilik etme" demek.
72- "allah'ın hiç işi kalmamışta bu
gibi şeyleri mi yaratıyor" demek.
73- "Allah falan kuluna şu kadar
veriyor bana ise şu kadar veriyor. bu adalet midir" demek.
74- "ben bu kadar iyilikte ve
hayırda bulunuyorum bütün belalar yine bana geliyor. falan kimse ise her çeşit
kötülüğü yapıyor paşa gibi yaşıyor; bu nasıl adalet" demek.
75- "cinleri olacakları
biliyor" demek.
76- "eğer ahirette Allah hakkı ile
hükmederse senden hakkımı alırım" demek.
77- "falan kimse peygamber olsa idi
ben iman etmezdim" demek.
78- "eğer âdem aleyhisselam
buğdaydan yemese idi biz eşkiya olmazdık" demek.
79- "falan kimse peygamber olsa idi
yine de yalan konuşurdu" demek.
80- birisini döverken "dövme"
denilse o da "gökten dövme diye ses gelse yine bırakmam" demek.
81- kuranın arapça olmayıp başka bir
lisanla olduğunu iddia etmek.
82- kuranın bazı ayetlerini alaya almak
ve mesela "ben namazımı yalnız kılarım. Çünkü Allah innessalate tenhâ
buyurur" demek.
83- namaz kıl diyen kimseye:
"sabret ramazan gelsin kılarız" demek.
84- zikirlerle alay etmek.
85- bir günahı işlerken besmele çekmek.
86- abdestsiz olarak bilerek namaz
kılmak.
87- "eğer Allah cenneti bana verse,
sensiz girmem" demek.
88- "falan adamla cennete bile
girmem" demek.
89- "falan kimse kıble olsa o
tarafa yüzümü çevirmem" demek.
90- Hristiyan veya Yahudi yahut başka
din üzere ölenlerin azab göreceklerine inanmamak.
91- "ramazan bitti artık namazı
rafa koydum" demek.
92- alim kıyafetine bürünüp yüksek bir
yere çıkarak alay tariki ile konuşma yapmak veya böyle yapan kimsenin
hareketlerine gülmek.
93- boşanma hakkında : "ben talak
malak bilmem" demek.
94- "Hristiyanlık Yahudilikten daha
hayırlıdır" demek.
95- yakını ölen kimsenin. "ey
allahım! biz şimdi ne yapacağız sen niçin böyle yaptın" diyerek sitemde
bulunmak.
96- meşru bir sebep olmadığı halde bir
kimse için "şu adamın kanı helaldir ve mübahtır" demek.
97- "allahü teâlâ falan kimseyi
vaktinden evvel öldürdü ve vakitsiz gitti" demek.
98- yabancı bir kadına bakıpta :
"güzele bakmak sevaptır" demek.
99- ahiretten bahseden kimseye .
"ordan haber veren kim? oraya gidip gelen var mı?" demek. günah
işleyen bir kimseye "tövbe et" denildiğinde "ben ne yaptımda
tövbe edeyim" demek...
DİNDEN
ÇIKANIN DURUMU
Hanefiler ve Malikilere göre mürted
İslâmı terk ettiği anda bütün amelleri boşa gider. Mürtedin Müslüman iken
tuttuğu oruç, kıldığı namaz, yapmış olduğu hac, vermiş olduğu zekât gibi
ibadetleri tekrar İslama döndükten sonra yeniden yapması gerekir.
(Bedaiu’s-Sanai, 1/292; El-Bahru’r-Raik 5/137; El-Huraşi, 8/68) Çünkü, Allah-u
Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Kim imandan sonra küfrederse ameli
boşa gider." (Maide, 5/5)
"Eğer sen şirk koşsaydın mutlaka
amelin boşa giderdi." (Zümer, 39/65)
"Eğer şirk koşarlarsa amelleri boşa
gider." (Enam, 6/88)
- Şafiiler ve Hanbelilere göre bir
kimsenin, mürtet olarak ölmeyince, Müslüman iken işlediği ameller boşa gitmez,
(Nevevi, el-Mecmu’ Şerh-ul Muhezzeb 3/5-6; el-İnsaf 1/392)
"Sizden kim dinini terk eder ve
kâfir olarak ölürse, işte onların dünyada ve ahirette amelleri mahvolur. Onlar
cehennemliklerdir. Orada ebedi kalırlar." (Bakara, 2/217)
Eğer Müslüman iken işlediği ameller
mücerred bir irtidatla mahvolmuş olsaydı, ayette "kâfir olarak
ölürse" ibaresinin bir manası olmazdı. Buna göre ancak mürtet olarak
ölürse bütün işlediği ameller mahvolur. Ölmeden önce İslama dönerse ne ameli
mahvolur ne de cehennemde sonsuza kadar kalır.
Dinden çıkan kimsenin tekrar Müslüman
olması durumunda, daha önce yaptığı ibadetleri tekrar yapması gerekmez. Ancak
zengin ise hac ibadetini yeniden yapması gerekir. Yine dinden çıkmadan önceki
sevapları, dinden çıktıktan sonra tekrar Müslüman olması durumunda, âlimlerin
çoğuna göre bu sevaplar boşa gitmez ve tekrar döner.
Ayrıca dinden çıkanlar, hem Allah hakkı
hem de kul hakkı ile sorumludurlar. Bir mürtedin, Müslüman iken terk ettiği
namaz, oruç gibi dinî vazifelerini, tekrar Müslüman olduktan sonra onları kaza
etmesi gerekir. Çünkü bu vazifeleri terk etmek bir günahtır. Günah ise dinden
çıktıktan sonra da devam eder. Bu nedenle önceki günahlarından kurtulmaya
çalışması gerekir. (bk. Ö. Nasuhi Bilmen, Hukûkî İslâmiyye ve İstilâhât-ı
Fıkhıyye Kamusu, VI/5-30)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder