18 Haziran 2017 Pazar

Kadir Gecesinin Zamanı, Fazileti Ve Namazı

KADİR GECESİNİN
-ZAMANI,
-FAZİLETİ,
-NAMAZI,
-ZİKİRLERİ
-DUASI

KADİR GECESİNİN FAZİLETİ
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, bu ümmete mahsustur. Başka peygamberlere böyle faziletli bir gece verilmemiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü Teâlâ, Kadir Gecesi’ni ümmetime hediye etti, başka ümmete vermedi.) [Deylemî]

Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem”, kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu. Uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü Teâlâ ona bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihsan etti. Allahü Teâlâ, (Kadir Gecesi senin ve ümmetinindir) buyurup Habibini ferahlandırdı. (İ. Malik)

Resulullah efendimiz, (Benî İsrail peygamberlerinden 80 yıl hep ibadet eden oldu) buyurunca, Eshab-ı kiram hayret etti. Cebrail aleyhisselam gelip, (Yâ Resulallah, ümmetin o peygamberlerin, [diğer işlerin dışında] 80 yıl hep ibadet etmesine şaşıyorlar. Allah sana ondan iyisini verdi) diyerek, (Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu. (Rıyad-ün-nasıhin)

Baliğ olarak 50 yıl yaşayan kimse, 50 tane Kadir gecesi geçirir. Bir gece, 80 yıl değerinde olunca, 50x80=4000 yıl eder. 4 bin yıl ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]

(Sevabını Allah’tan umarak, Kadir Gecesi’ni ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhârî]

(Kadir Gecesi’nde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur’an-ı kerimi hatim etmekten daha sevabdır. Kadir Gecesi’nde bir Sübhanallah, bir Elhamdülillah, bir La ilahe illallah söylemek 700 bin tesbih, tahmid ve tehlilden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Tefsir-i Mugni]

(Kadir gecesi üç defa “La ilahe illallah” söyleyen müslümanın, birincisinde bütün günahları bağışlanır. İkincisinde Cehennemden kurtulur, üçüncüsünde Cennete girer.) [Tefsir-i Mugni]

Resulullah, Kadir Gecesi’nde, (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî) duasını okurdu. (Ya Rabbi, sen affedicisin, kerîmsin, affı seversin, beni de affeyle) demektir.

KADİR GECESİNİN ZAMANI

Kadir gecesinin 27. gece olduğu kesin değildir. Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir. Kadir gecesinin hangi gece olduğu, kesin olarak belli değildir. Âlimlerimiz, (Allahü teâlâ, rızasını taatte, gazabını günahlarda, orta namazı beş vakit namazda, evliyasını halk arasında, Kadir gecesini Ramazan ayı içinde gizlemiştir) buyuruyorlar.

O halde Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için, hiçbir iyiliği küçük görmemeli! Gazabı günahlar içinde saklı olduğu için, hiçbir günahı küçük görmemeli; orta namazı kaçırmamak için, beş vakit namazı vaktinde kılmalı; evliya halk arasında gizli olduğu için herkese iyi muamele etmeli. Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilmelidir.

Ramazan-ı şerif ayının 27. gecesini ihya etmek çok sevabdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir: (Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın!) [Müslim]

(Kadir gecesini, ramazanın son on gününün 21, 23, 25, 27 ve 29 gibi tek gecelerinde veya ramazanın son gecesinde arayın! Sevabını umarak Kadir gecesini ibadetle geçirenin günahları affolur.) [İ. Ahmed]

(Kadir gecesi ramazanın 27. gecesidir.) [Ebu Davud]

İmam-ı a'zam hazretleri, Kadir gecesinin, ramazanın 27. gecesine çok isabet ettiğini bildirmiştir. (Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihya eden, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevab kazanır) hadis-i şerifini düşünerek, sık sık vaki olan 27. gece ihya edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur. Kadir gecesini soran bir zata, Peygamber efendimiz, (Bu yıl Kadir gecesi ramazanın ilk gecesiydi, geçti. 27. geceyi ihya et! Ramazanın 27. gecesini ihya edene, vücudundaki kıllar sayısınca, hac, umre, şehit ve gazi sevabı verilir) buyurdu. Başka birine de, (Bu yıl Kadir gecesi geçti, fakat Ramazanın 27. gecesini ihya et! Kadir gecesi sevabına kavuşursun. Şefaatten nasipsiz kalmazsın) buyurdu. Hazret-i Âişe validemize de, (13. geceydi, geçti. Kadir gecesini kaçırdıysan, 27. geceye kavuşursun. O geceyi ihya edersen, ahiret yolculuğu için, azık olarak, o geceki ibadet sana yeter) buyurdu. Hazret-i Âişe validemiz de, (Resulullah, ramazanın son on gününde çok ibadet ederdi) buyuruyor. [V. Necat]

İmam-ı Şa’rani hazretleri, kendi keşfini bildirmiş ve (Ramazan, pazar günü başlarsa, Kadir gecesi 29. gecedir. Salı başlarsa 27. gece, perşembe başlarsa 25., cumartesi başlarsa 23., pazartesi başlarsa 21., çarşamba başlarsa 19., cuma başlarsa 17. gecedir) buyurmuştur.

Ebül Hasan Harkani hazretleri de buyuruyor ki: Büluğ çağımdan beri Kadir gecesini hiç kaçırmadım. Ramazan ayının ilk günü pazar günü başladığında, Kadir gecesi 29. gece olurdu. Pazartesi günü başladığında, 21. gece olurdu. Salı günü başladığında, 27. gece, çarşamba günü başladığında, 19. gece, perşembe günü başladığında, 25. gece, cuma günü başladığında, 17. gece, cumartesi günü başladığında, 23. gece olurdu. (Mişkat-ül-envar, Şir’a-tül-İslam)

Görüldüğü gibi iki büyük âlim de, aynı şeyi keşifleriyle bildiriyorlar.

Sual: Kur’an-ı kerimin Kadir gecesinde indirildiği Kadr suresinde bildiriliyor. Şimdi, bu gece niye her sene aynı güne gelmiyor da Ramazan ayı içinde değişik günlere geliyor? Niye hep aynı gece olmuyor? Mesela, Kur’an-ı kerimin indirilmeye başlanması, Ramazanın 26’sını 27’sine bağlayan gece vaki olduysa, Kadir gecesinin hep bu gece olması gerekmez mi? Bir de kameri aylar da böyle. Ramazan yaza geldiği gibi kışa da gelebiliyor. Niye hep aynı zamanda olmuyor da yılın bütün aylarını dolaşıyor?
CEVAP
Biri diğerinden farklı sualdir. Allahü teâlâ, kameri [gökteki ayı] bütün seneyi dolaşacak şekilde yaratmıştır. Kameri sene 354 gündür. Şemsi yıla göre 10 veya 11 gün azdır. Bunun için her sene kameri ay, 10 gün önce gelir. Böylece bütün senenin aylarını dolaşır. Allahü teâlâ böyle istemiştir. Ramazan orucu, böylece senenin en uzun ve en kısa, en soğuk ve en sıcak günlerine geliyor.

İslamiyet, bir bölgeye değil, bütün dünyaya gelmiştir. Her coğrafyadaki, her mevsimdeki insanlara hitap eder. Sıcak ve soğuk ülkeler var. Gündüzleri veya geceleri kısa ve uzun yerler var. Hepsi için tek ve aynı tarih olsaydı müslümanların işi güç olurdu. Bunun gibi daha bir çok hikmeti olabilir.

Allahü teâlâ, Kadir gecesini gizlemiş, yani Ramazan ayının çeşitli günlerine koymaktadır. Bu sene Ramazanın birine koyarsa öteki sene Ramazanın yedisine koyabilir, Kadir gecesi o gece olur. Diğer geceler gibi falanca ayın belli bir günü yapmamış, bu geceyi gizlemiştir. Bu gecenin aylarla ilgisi yok, gece ile ilgisi var. Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesinde Kur'an-ı kerim inmiş ise, bu sene de Kadir gecesi Ramazanın üçüne alınmış olabilir. Demek ki bu mübarek gece Ramazanın üçüne geldi. Ay mefhumundan sıyrılmak gerekir. Diğer geceler ayla ilgili, Kadir gecesi ayla ilgili değil, gece ile ilgilidir. Allahü teâlâ dileseydi her aya bir tane koyardı ve her ayda Kadir gecesi olabilirdi. Kur'an-ı kerimin indiği bu geceyi de her ay kutlardık.

İlk defa Kur’an-ı kerimin nazil olduğu gecenin hususiyetini, faziletini ve bereketini Allahü teâlâ her sene başka bir geceye veriyor. Yani her sene değişik bir gecenin o kıymet ve fazileti taşımasını irade buyuruyor. Kur’an-ı kerimin nazil olduğu o mübarek gecenin her sene-i devriyesinde aynı gecenin o fazileti taşıması icap etmiyor. Başka bir gece o fazileti taşıyabiliyor.

KADİR GECESİ ALAMETLERİ
Kadir gecesi, açık ve sakin olur, ne sıcak, ne de soğuk olur. Ertesi sabah güneş, kızıl olup, şuasız doğar. Kadir Gecesinde köpek sesi duyulmaz diyen âlimler de olmuştur. Ubeyd bin Ömer hazretleri anlatır: Kadir gecesi denizde idim, denizin suyunu içtim, tuzlu değildi, tatlı ve hoş idi.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Kadir gecesi açık ve mülayim olur. Soğuk ve sıcak değildir, sabahında da güneş zaif ve kızıl olarak doğar.) [Taberani]

(Kadir gecesi açık olur, sıcak ve soğuk değildir. Bulut yoktur. Yağmur ve rüzgâr yoktur. O gecenin sabahının alameti güneşin şuasız doğmasıdır.) [Taberani]

(Kadir gecesi sabahı güneş şuasız olarak doğar. Yükselinceye kadar sanki büyük bir tabak gibidir.) [Müslim] 

KADİR GECESİ AMELLERİ

Kadir gecesi hakkında, hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerim Levh-i mahfuza, Berat gecesinde bir defada indi. Levh-i mahfuz 7. kat semada, Cennet 6. kat semadadır. 1. kat semaya Kadir gecesi inmeye başladı. 20 yılda indi. İlk (İkra) âyeti ile 23 yıl sürdü. İlk âyet-i kerimeden sonra 3 yıl âyet gelmedi.

Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur.

Bu geceyi ihya için ilim öğrenmeli, mesela ilmihal okumalı, kaza namazı kılmalı, Kur’an-ı kerim okumalı, dua, tevbe etmeli, sadaka vermeli, Müslümanları sevindirmeli, bunların sevaplarını ölü diri bütün müminlere göndermeli! Kadir gecesini ihya edenin, Ramazan orucunu tutanın, haccı kabul olanın, bütün günahları affolursa da, namaz, oruç ve kul borçları ödenmiş olmaz. Bunları kaza ederek, ödeyerek borçtan kurtulmak gerekir.


Bin aydan faziletli, ne kadar kadri yüce!
Sayısız günahkâr kul, affa uğrar bu gece.

Bu gece bütün müminler affolur, yalnız şu beş sınıf insan affolmaz:
1- Falcılar, kâhinler, yıldızname gibi kitaplara bakıp gelecekten haber verenler,
2- Büyü yapanlar ve yaptıranlar,
3- Ana-babaya âsi olanlar,
4- İçkiye devam edenler,
5- Zina edenler, namahrem kadınlarla düşüp kalkanlar.

Bunlardan, yalnız bu günahına tevbe edenler affolur.

Bir Ramazan-ı şerif daha geldi geçiyor. Kadir gecesi bir fırsattır, onu iyi değerlendirmeli. Hanefî mezhebinde bir geceyi ihyâ etmenin en iyi yolu, ilim öğrenmektir yani ilmihali okumaktır. İkinci önemli husus da, bu gecede günah işlememektir.

Bir kimse Kadir gecesini ibadetle geçirirse kalbi ölmez ve o geceyi ihya edeni Allahü teâlâ affeder. Kadir gecesinde ve gündüzünde çok ibadet etmeli, çünkü gündüzünde yapılan ibadete de gece yapılmış gibi sevab verilir. Bu gecenin, Ramazan-ı şerifte olduğu kesindir. Bunu Allahü teâlâ bu ayda saklamıştır ve her sene değişir. Kuvvetli ihtimâl, 20’sinden sonradır. Saklamasından maksat da, sadece o gece değil, bütün ay ibadet edilmesi içindir. Bu gece şöyle dua etmeli:
Yâ Rabbî, sen bizi şeytan şerrinden, düşman şerrinden ve nefs-i emmaremiz şerrinden muhafaza eyle, evlerimize iyilik ver, helâl ve hayırlı rızklar ihsan eyle. Hastalarımıza şifa, dertli olanlarımıza deva, borçlularımıza eda ihsan eyle. Bizi Cuma gününün ve Kadir gecesinin şefaatine, bereketine nâil eyle. Cuma günü ve Kadir gecesi hürmetine günahlarımızı affet, Cennette de Cemalinle müşerref eyle, kusurlarımızı affet!

Resulullah efendimiz, Kadir Gecesi’nde, (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî) duasını da çok okurdu. (Yâ Rabbî, sen affedicisin, kerîmsin, affı seversin, beni de affet) demektir. Bu gece Kadir suresi ve Kur’an-ı kerim de okumalı. (Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihya eden, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevab kazanır) hadis-i şerifini düşünerek, sık sık vaki olan 27. gece ihya edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur.

Ramazanın her gecesini Kadir gecesi bilerek hareket edilirse Kadir gecesine rastlanmış olur. Her gün en az şunlar yapılmalı:
1- Gece herhangi bir namaz kılarken zamm-ı sure olarak veya namaz dışında Kadir sûresini okumalı.
2- Şu duayı okumalı: (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî.)
3- Birkaç sayfa Kur'an-ı kerim okumalı.
4- İlmihalden birkaç sayfa okumalı.
5- Az da olsa İslâmiyet’i doğru yayan kuruluşlara yardım yapmalı veya sadaka vermeli.
6- Gece seher vakti, iki rekât namaz kılıp, silsile-i aliyyeyi okuyarak, o âlimlerin hürmetine dua etmeli.
7- Gündüzü de gecesi gibi kıymetli olduğu için gündüzleri de değerlendirmelidir.

RABBİM BİZLERE KADİR GECESİNİ İHYA EDEBİLMEYİ (DEĞERLENDİRMEYİ) NASİP EYLESİN. ÂMİN
1
 2
 3
 4
 5
 6
 7
 8
 9
 10
 11
 12
 13
 14



11 Haziran 2017 Pazar

Abdestte Özür Meselesi (Sürekli Abdesti Bozulan Ne Yapmalı?)

ÖZÜR MESELESİ (Hanefi Mezhebine Göre)
Abdestini tutamayan, sürekli hastalık veya yara nedenli kanaması olan veya bayanlarda hayz nifas harici kanaması olan ne yapmalı? Namazlarını nasıl kılmalı? (Hanefi mezhebine göre bayanda hayzda 10, nifasta 40 günü geçen kanama hastalıktır bu şekilde değerlendirilmelidir )
ÖRNEKLİ CEVAP
Bir kişi öğle ezanı sonrası dişini çektirse dişinin kanaması ikindiye kadar abdest alıp namazı kılacak kadar vakit durmasa kişi son 15dk kala dişi hâlâ kanasa da abdest alıp namazını kılacak. İkindi vaktinin başından sonuna kadar abdest alıp namazı kılacak kadar bile kanama durmazsa kişi akşam vaktinde özürlü sayılır. Çünkü ikindi ezanından akşam ezanı vakti arasında yani tam bir vakit namaz boyunca (vaktin başından sonuna kadar) kanama devam etti. Bu kişi ikindi namazını akşama 1 saat kala kanama devam etsede kılacak. (İkindi namazını akşama 45dk kalaya bırakmak günahtır. Bırakılırsa da günah olmasına rağmen ikindi namazı sadece farzı kılınmalı çünkü hiç kılmamak daha fazla günah.)
Akşam vaktinde bu kişi özürlü sayıldığından artık her vakit çıkmasıyla yeni bir vakit girmesiyle o sorun nedenli abdesti bozuldu sayılır. Tabi ki vakit içerisinde başka nedenli abdest bozarsa arada abdest almalıdır. Ama artık o sorunu abdesti bozmaz. Artık her vakit arasında o nedenli kanama bir kez devam etse de özürlü sayılır. Ne zaman ki o kanama bir vakit arasında hiç gerçekleşmez o kişi özürlü olmaktan çıkar. Mesela dişindeki nedenli kanama ile özürlü olan kişinin burnunun kanaması veya tuvakete gitmesi abdesti bozar. Ama diş kanaması bozmaz. Diş kanaması yeni vakit girmesinde bozar.
KISA CEVAP
Önce ne yapacak?
Bulunduğu namazın vaktinde abdest alıp namazı kılabilecek zamana kadar (yaklaşık son 15dk) bekleyecek hâlâ sorun devam etse de abdest alıp namazını kılacak.
Özürlü sayılması
İlk seferlik namaz vaktinin başından sonuna kadar aynı sorun devam ederse özürlü sayılır.
Özrün Bitimi
Özürlü sayıldıktan sonra o sorun artık her vakitte bir kez bile tekrar devam ettikçe özürlü sayılır. Ne zaman ki o sorun bir vakit arasında hiç gerçekleşmez kişi özürlü olmaktan çıkar.
UZUN CEVAP
Özür sahibi olmak için, abdesti bozan bir şeyin, devam üzere mevcut olması gerekir. Edası farz olan herhangi bir namaz vakti içinde, namaz vaktinin başından sonuna kadar, abdest alıp, yalnız farzı kılacak kadar bir zaman, abdestli kalamayan kimse, özrü gördüğü andan itibaren, özür sahibi sayılır. Mesela, idrar ve başka akıntılar, yel kaçması, yaradan kan, irin akması, yahut meme, göbek, burun gibi bir yerden, kan, irin akması gibi, abdesti bozan şeylerden biri, hep mevcut olur, yani bir namaz vaktinin başından sonuna kadar, bir abdest alıp, farzı kılacak kadar, durdurulamazsa, o kimse, özür sahibi olur.
Bir namaz vakti girdikten, farzı kılacak kadar zaman sonra özür başlasa, vaktin sonu yaklaşıncaya kadar bekler. Hiç durmadı ise, vaktin sonunda abdest alıp, o vaktin namazını kılar. Namaz vakti çıktıktan sonra, sonraki namaz vakti içinde durursa, önceki namazını iade eder. İkinci namaz vaktinin başından sonuna kadar hiç kesilmezse, özür sahibi olduğu anlaşılır ve kılmış olduğu önceki vaktin namazını iade etmez.
Abdest tutamayan kimse, özür sahibi ise, istediği zaman abdest alır. Bu abdest ile, istediği kadar farz ve nafile kılar ve Kur’an-ı kerim okur. Namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur. Her namaz vakti girdikten sonra, yeni abdest alıp, bu vakit çıkıncaya kadar her ibadeti yapar. Öğleden başka dört namazdan birinin vakti girmeden önce aldığı abdest ile, bu namazı kılamaz. Çünkü, öğle namazının vakti başlarken, bir namazın vakti çıkmıyor.
Özür sahiplerinin, devam eden özürleri, abdestini bozmaz. Fakat, başka bir abdest bozan sebep ile bozulur. Vakit çıkınca, özür sebebi ile de bozulmuş olur. (Tahtavi)
Her namaz vaktinde özrün bir kere de olsa devam etmesiyle özür devam eder. Eğer bir vaktin başından sonuna kadar özür hiç gerçekleşmez ise özür hükmü kalkar.

Kul Hakkına Dair Her Şey

KUL HAKKINA DAİR MEVZULAR-1 (Çok Önemli Bilgiler Lütfen Okuyalım)
Sual: Şaka olarak, bir arkadaşı herhangi bir şekilde korkutmak veya bir eşyasını alıp saklayarak, arattırmak günah mıdır?
CEVAP
Her ne şekilde olursa olsun, üzmek, korkutmak caiz değildir, günahtır. Bıçakla, silahla işaret ederek veya ne şekilde olursa olsun insanları korkutmak doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümanı korkutmak caiz değildir.) [Ebu Davud]
Birinin unuttuğu eşyasını saklayıp onu arattırmak da korkutmak hükmüne girdiği bildiriliyor. (Envar-ül-kudsiyye)
Sual: Bir kimse hakkını bana helal etti. Aradan bir müddet geçtikten sonra, sana hakkımı helal etmiyorum dedi. Hangisi geçerlidir?
CEVAP
İkisi de geçerlidir. Helal ettim demekle o zamana kadar olan haklarını helal etmiş olur. Helal etmiyorum dedikten sonra da, helal ettiği günden itibaren olan haklarını helal etmemiş olur. Eski kararından vazgeçemez.
Sual: Kalbini kırdığımız bir insandan defalarca özür dileyip, helallik istesek ama o insan ısrarla affetmese ve bize kötü laflar ve beddualar ediyor olsa ne yapmamız gerekir? (O da bizim kalbimizi kırıyor ama biz helal ediyoruz.)
CEVAP
Hak onun helal etmeyebilir. Ahirette terazi kurulacak, sizin ondaki hakkınız alınacak, onun sizdeki hakları alınacak ve helalleştirilecektir. Kabul etmezse, sevaplarınızdan vereceksiniz, sevabınız yoksa, onun günahını yükleneceksiniz. Onun için hiç kimsenin kalbini kırmamalıyız.
***
KUL HAKKI BORCU OLAN
Üzerinde kul hakkı olan buna tevbe için, kul hakkını hemen ödemeli, onunla helalleşmeli, ona iyilik ve dua etmeli. Mal sahibi, hakkı olan ölmüş ise, ona dua, istiğfar edip mirasçılarına verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Hak sahibi ve vârisleri bilinmiyor bulunamıyorsa, o miktar parayı fakirlere sadaka verip, sevabını hak sahibine bağışlamalıdır. (Tabi ki sonradan hak sahibi veya varisleri sonradan bulunursa borç tekrardan ödenmelidir.)
(Sefer-i Ahiret)
Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu, sahibine geri vermek, yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevaptır. Bir kimse, peygamberlerin yaptığı gibi ibadetleri de yapsa, fakat, üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa, bu bir kuruşu ödemedikçe, Cennete giremez. (Mektubat-ı Rabbani c.2, m.66, 87)
Kıyamet günü, hak sahibi, hakkından vazgeçmezse, bir dank [yarım gram gümüş] hak için, cemaat ile kılınmış, kabul olmuş yedi yüz namazın sevabı alınıp, hak sahibine verilecektir. (Tabiki namazının sevabı verilsede namaz borcu düşer, sevabı alan hak sahibinin aldığı sevap namaz borcunu düşürmez.) (Dürr-ül Muhtar)
Kul hakkını, Allahü teâlânın hakkından önce ödemek gerekir. Kul hakkı olan günahların affı güç ve azapları daha şiddetlidir. Başkasının hakkını yiyen, hak sahipleri ile helalleşmedikçe affa uğramaz. Yani üzerinde kul veya hayvan hakkı bulunanı Allahü teâlâ affetmez ve bunlar Cehenneme girip, cezalarını çekeceklerdir. (Hadika)
****
Zarar vermek
Sual: Bir kimse, benim canıma ve malıma zarar verdi. Ben de bu kimsenin canına ve aynı malına, aynı miktar zarar versem, adalet olmaz mı?
CEVAP
Zarar vermekle adalet olmaz. Cezayı mahkeme tayin eder. Hiç kimsenin kendi hakkını kendi eliyle almaya hakkı yoktur. Hakkım var diyen başkasına saldırır ve anarşi doğar. Bir hadis-i şerifte, (Dinimizde zarar vermek olmadığı gibi, zarara zararla karşılık vermek de yoktur) buyuruluyor. (İ. Ahmed, Hâkim)
Kul hakkı ve sevab
Sual: Kitaplarda, (Üzerinde kul hakkı olanın veya günah işleyenlerin ibadetleri sahih olsa da, kabul olmaz) deniyor. Kul hakkı olmayan veya günah işlemeyen insan yok gibidir. Birine sert bakılsa kul hakkı geçer. Kabul olmuyorsa, ne diye ibadet ederek, boşa kürek çekiyoruz?
CEVAP
Haram işleyenin veya kul hakkı olanın ibadeti kabul olmaz demek, o ibadet için bildirilen büyük sevaplara kavuşamaz, yani hepsini muhafaza edemez, çünkü günahlar bu sevapları azaltır demektir. Yoksa, hiç sevab alamaz demek değildir. Her ibadetten sevab alınır, ama işlenen haramlar sevapları alıp götürür. Diyelim ki, oruç tutana 70 birim sevap veriliyorsa, içki içene de 70 birim günah yazılıyorsa, orucunu içki ile açan, 70 sevab kazanırken, içki içince, 70 günah yüklenir ve sevapsız kalır. Eğer oruç tutmasaydık, içki günahı artı olarak kalacaktı. Orucun, içki günahının affına sebep olması yetmez mi? Başka günahlar da, işlemişse sevapları eksilere iner. Onun için günahlardan ne kadar kaçılırsa, sevabımız o kadar çoğalır.
********
Kul hakkını ödemek için
Sual: Bilinen ve bilinmeyen kul haklarını ödemek için, ne yapmak gerekir?
CEVAP
Sahipleri biliniyorsa, kul haklarını ödemeli veya helâlleşmeli, ona iyilik ve dua etmeli. Hak sahibi, ölmüşse, ona dua ve istigfar edip, çocuklarına vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalı. Çocukları ve vârisleri bilinmiyorsa borç miktarı parayı veya malı, fakirlere sadaka olarak verip sevabını hak sahibine niyet etmeli. Ayrıca, yaptığımız bütün iyiliklerin sevabını hak sahiplerine hediye etmelidir.
Cenab-ı Hak, o kadar merhamet sahibidir ki, biz sevaplarımızı hak sahiplerine verdiğimiz için, o sevaplardan bizi mahrum bırakmıyor. Aynı sevabı bize de veriyor. Bu bakımdan yaptığımız her iyiliğin sevabını üzerimizde hakkı olanlara, ana babamıza, arkadaşlarımıza, bütün Müslümanlara hediye etmeliyiz. Kendi sevabımızdan hiç eksilme olmaz.
Hakkımı helal etmem
Sual: Hanım, (Hakkımı helâl etmem) diye yemin etti. Ne yapmak gerekir?
CEVAP
Önce gönlü alınır, hakkını helal eder; sonra da yemin kefareti verirse, bu iş halledilir.
****
Sual: Ahirette ihtiyacımız olur diye hakkımızı Müslüman olana helal etmemek daha uygun olmaz mı?
CEVAP
Hayır. Helal etmek daha iyi olur. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Eğer biz hakkımızı bir Müslümana helal edersek, hakkımızdan daha çoğunu Allahü teâlâ bize ihsan eder. Sadece Müslümanlara değil, kâfirlere de hakkımızı helal etmemiz iyi olur.; hatta kıyamete kadar devam edecek olan haklarımızı helal etmeliyiz. Orada kul hakkından hesaba çekilmek, hesaplaşmak büyük derttir. Bu dertten de kurtulmak için, Ahiretteki ihtiyaçlarımızı düşünerek herkese hakkımızı helal etmek iyi olur.
Hak borcu affedilmez
Sual: Bir arkadaş, özel şirkette çalışırken, patronun gıybetini yapıp, şirketin para ve bazı mallarını çalıyormuş. Bir gün yakalanmış. Nasıl affettirmişse kendini affettirmiş, mahkemeye gitmekten kurtulmuş. Ayrıca bu işin dinen bir sorumluluğu var mı diye soruyor.
CEVAP
Anlattığınıza göre, gıybet ve hırsızlık etmiş. Bunları hak sahibi helâl etse de, haram işlenmiş oluyor. Yani patronun affetmesiyle, günahtan kurtulmuş olunmuyor. Bir kimse, birinin şarabını çalıp içse, o kişi helâl etse de, hırsızlık ettiği ve şarap içtiği için, Allahü teâlâdan da af dilemesi gerekir. Ceza kanunlarında bile, hırsızı mal sahibi affetse de, hırsızlıktan kamu davası açılıyor, suçu sabit görülürse, mal sahibinin affetmesine bakılmadan hırsız cezalandırılıyor.
Demek ki, hırsızlık edeni patron affetse de, tevbe etmemişse günahları affolmaz. (Patron görmezse yine çalarım) diyorsa günahı devam eder.
********
Sual: Allahü teâlâ tevbe edince bütün günahları affediyor da, kul hakkını niye affetmiyor?
CEVAP
Kul hakkı olmayan günahlarda, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet edilmemiş olur. Şartlarına uygun tevbe edilince, muhakkak affedilir. Kul hakkı olan günahlardaysa, hem Allahü teâlânın emrine isyan vardır, hem de, o kimsenin hakkı geçmiş olur. Tevbe edilirse, Allahü teâlâ yine günahı yani kendi hakkını affeder; fakat kul hakkı için, maddi bir haksa, sahibine geri vermek, diğer haklar içinse, hak sahibiyle helalleşmek gerekir. Kul hakkının önemi büyüktür; ama Allahü teâlâ isterse, kul haklarını da affedebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Denizde şehit olanların, bütün günahları, hatta kul hakları da affolur.) [İbni Mace]
Peki, karada ölen şehitlerin veya salihlerin kul haklarını affetmez mi? Elbette affedebilir. Allahü teâlâ, hak sahibine, (Bu şehitte, bu gazide, bu salih kimsede, ne kadar alacağın var?) diye sorar. Alacak sahibinin, o alacak kadar günahını affeder, günahı yoksa o kadar sevab verebilir; ama bu dereceye yükselmek de zordur. Onun için, kul hakkıyla ölmemeye gayret etmelidir!
Kul hakkı
Sual: Zararlı bir kitap, camiye konmuş. Bir arkadaş, zararlı diye kitabı alıp yakmış. Kul hakkı geçer mi diye soruyor?
CEVAP
Zararlı şeyleri yok etmekle, kul hakkı geçmez.
Randevuya gecikmek
Sual: Mazeretsiz randevuya geç kalmak kul hakkına girer mi?
CEVAP
Müslüman, randevusuna yani sözüne sadık olmalı, mazeretsiz randevuya geç kalmamalı. Trafiği ve her türlü şartları düşünerek, mümkünse randevu yerine 10-15 dakika önce gelmeli. Vakit nakittir. Kimsenin vaktini çalmaya hakkımız yoktur.

Laf Taşıyan Cennete Giremez

LAF TAŞIYAN, ARABOZAN, DEDİKODU VE GIYBET YAPAN CENNETE GİREMEZ.
MÜSLÜMANA KÖTÜ ZAN VE BAŞKASININ ÖZELİNİ ARAŞTIRMAK HARAMDIR.
BİZE LAF GETİRENE KARŞI NE YAPMALIYIZ ? (MUTLAKA OKUYALIM, 5DK MIZI ALIR OKUMASI, PAYLAŞALIM)
Koğuculuk (laf taşımak) Büyük Bir Fitne Ve Bozgunculuktur
Ara bozmak maksadıyla insanların sözlerini birbiri­ne taşımaktır. Koğuculuk demek, açıklanması hoş görülme­yen şeyi açıklamaktır. Koğuculuğun genel anlamı, bir sırrı açıklamak ve örtülü kalması istenen şeyin yüzünden perde­yi kaldırmaktır. Eğer koğuculuk yaptığı şey, o kişide bir ek­siklik ve kusur ise, o zaman koğuculuk yanında bir de gıy­bet etmiş olur. Koğuculuk (nemime) yapana "nemmam" adı verilir.
Dinimizin üzerinde önemle durduğu sıfatlardan biri de laf getirip götürme huyudur. Bu rezil huy, fertler arasın­daki münasebetleri bozarak toplumun huzuruna tesir etti­ğinden ve içtimai bütünlüğü yaraladığı için şiddetle yasak­lanmıştır.
Bazı günahlar sadece günahı işleyene zarar vermektedir. Bazı günahlar da vardır ki bütün toplumu etkilemekte ve top­lumun düzenini bozmaktadır. İşte gıybet (arkadan konuşmak) ve koğuculuk (laf taşımak) gibi hastalıklar bu türdendir. Koğucunun yaptığı tahribatı (zarar ve bozgunculuğu) şeytan bile yapamaz. Koğucunun fitnesi şeytanın fitnesinden daha tehlikeli ve korkunçtur. Çünkü şeytan insana gizli bir vesvese verir. Allah'ın adını zikreder bu vesveseden kurtulursun. Fa­kat koğucu öyle değil karşına çıkar seninle konuşur ve konuş­tuklarına birtakım ilaveler de yaparak gidip onları anlatır. Ko­ğucunun şerri o kadar büyüktür ki bazen insanların birbirle­rini öldürmelerine bile yol açmaktadır.
Hammad b. Seleme'den şöyle anlatıldı:
Adamın biri, köle almaya gider. Bir kölenin fiyatını çok ucuz bulur. Sebebini sorar. Sahibi der ki:
" Bu köle koğucudur, onun için ucuzdur." Alan kimse, bu ayıbı önemsemez, köleyi alır, eve gelir. Köle yeni efendi­sinin yanında bir süre kaldıktan sonra, adamın hanımına gi­der; şöyle der:
" Sen kocana bu kadar hizmet ediyorsun, ama kocan se­ni sevmiyor. Seni bırakıp başkası ile evlenmek istiyor. Seni sevmesini, üzerine titremesini ister misin?" Kadın:
" Elbette isterim" der. Köle:
" Ben büyücüyüm. Kocan uyuduğu zaman bir ustura al. Sakalının alt kısmından bir kaç kıl kes, bana getir büyü ya­payım, seni sevsin." der. Zavallı kadın buna inanır. Köle he­men kadının kocasına gider; şöyle der:
" Efendim, karın seni aldatıyor. Seni öldürüp başkasına gidecek; istersen uyur gibi yap; bunu gözünle gör."
Adam uyur gibi yapar. Köle koşar, kadına haber verir. Kadın birkaç tane kıl almak için ustura ile adama doğru yaklaşınca, adam gerçekten karısının kendisini öldürmek istediğini zannederek hemen kalkıp usturayı elinden alarak kadının boğazım keser. Köle hemen kalkar kadının akraba­larına haber verir. Onlar da gelip kadının kocasını öldürür­ler. Bu sefer köle koşar erkeğin yakınlarına haber verir... Böylece bir aile ve iki kabileyi mahveder.
Nemmam (laf taşıyan, arabozan) Cennete Giremez
Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle buyurdu:
Sizin en şerlilerinizi (zararlı, tehlikeli, kötü olan) size haber vereyim mi?" Ashabı Kiram:
" Evet, ya Resulullah" dediler. Resul-i Ekrem(s.a.v) şöy­le buyurdu:
" Onlar ki koğuculuk (laf taşırlar) yaparlar, dostların arasını bozarlar, tertemiz insanlarda ayıplar arar ve yakıştırmalar (iftiralar atar) yaparlar."1
Nuh aleyhisselamm karısı, iftira atıp Nuh aleyhisselamın mecnun (deli) olduğu iftirasını yayıyordu. Lut aleyhisselamm karısı da, gelen misafirleri kavmine haber veriyordu. Bu çirkin hareketlerinden dolayı Allah u Teala da elim azabı ile onları helak etti. Lut aleyhisselamın ümmeti livata yapıyordu yani erkek erkeğe ilişkiye giriyorlardı. Eğer lut aleyhisselama gelen misafir yakışıklı mı değil mi diye bu rezil işi yapanlara haber veriyordu.
Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:
" Koğuculuk yapan cennete giremez"[2]
Yine Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle buyurdu:
"Kattat kimse cennete giremez."[3]
CENNETE GİREMEYECEKLER
Başka bir rivayete göre; Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle bu­yurdu:
" Allahu Teala, cenneti yarattıktan sonra, ona konuş em­rini verdi.
Cennet şöyle konuştu: * Bana gelen, saadeti bulur." Bunun üzerine Allahu Teala, şöyle buyurdu: " İzzet ve celalime yemin ederim ki, şu sekiz kişi, sende mekan tutamayacaktır:
1- İçkiye devam eden
2- Zina yapmaya devam eden
3- Koğuculuk eden,
4- Deyyus olan, (Eşini kıskanmayan)
5- İş başına geçip, halka zulümle ağalık yapan,
6- Kadına yapılan cinsi fiilden kendine de yapılan erkek (eşcinsel erkek) ya da kendini karıya benzeten erkek,
7- Sılay-ı rahmi kesen (akrabayla bağı kesen)
8- Şunu şunu yapacağını Allah adına and içerek (yemin ederek) söyleyip vaad eden ve bu vaadini yerine getirmeyen."[4]
NOT: Tövbe eden sanki o günahı işlememiş gibidir.
Diğer bir rivayete göre; Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle buyur­du:
" Kim ki, haksız yere bir sözü, bir müslümanı lekelendir­mek için yayarsa, Allahu Teala onu kıyamet gününde ateşle lekelendirir."[5]
Yine Resul-i Ekrem(s.a.v) buyurdu ki:
" Söz taşımak ve kin cehennemdir. Aynı zamanda bunların ikisi de bir müslümanda bulunmaz."[6]
BİZE BAŞKASININ LAFINI TAŞIYANA KARŞI NE YAPMALIYIZ
Nemimenin (laf taşımak, ara bozmak) tedavi yolları, gıybetin tedavisinde anlatı­lan çarelerdir: Koğucu, sana gelse, "falan kimse sana şöyle şöyle yaptı; şöyle şöyle dedi" derse, bu durumda sana altı şey yapmak düşer:
 1- Onun sözüne inanmamalısın. Çünkü koğucu, ittifakla fasıktır (büyük günahkar) ve şahitliği makbul sayılmaz. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurdu:" Ey iman edenler, eğer fasıkın biri size bir ha­ber getirirse onu inceleyin. Yoksa bilmeyerek bir kavme fenalık edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz."[7] Yani bir fasık size bir haber getirirse, durumunu inceleyin. Acele etmeyin, yanlışlıkla bir kavme sataşmayasınız.
2- Koğucuyu çirkin olan o işinden vazgeçirmeli ve nasihat etmelisin. Çünkü bir münkeri (kötülüğü) engellemek vaciptir(gereklidir). Nemime ise münkerlerin büyüklerindendir. Nitekim Allahu Teala şöy­le buyurdu:" Sizler, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet­siniz. İyiliği emreder, kötülükten de nehyedersiniz ve Allah'a inanırsınız.[8]
3- Tevbe etmediği takdirde koğucuya Allah için buğzetmelisin. Çünkü o kimse, asidir. Asiye buğzetmek ise vaciptir.
4- Aleyhinde konuştuğu için senin yanında bulunmayan durumunu bilmediğin kimseye kötü zan beslememelisin.
Çünkü müslüman bir kimseye kötü zan beslemek haramdır.
Zira Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
" Zannın çoğundan sakınınız, muhakkak zannın bir kısmı günahtır."[9]
5- Koğucunun o sözünü araştırma cihetine gidip casusluk etmemelisin. Onun sözü, doğru mu, değil mi? Bu yolda bir araştırma yapmamalısın.
Çünkü, Allahu Teala buyurdu ki:
"Sakın tecessüs etmeyiniz"
Yani, kardeşinizin gizli yanını araştırmayınız.
6- Koğucuyu menettiğin nemmamlığı kendin yapmamalı­sın. Yani sen de, sana getirdiği bir haberi başkasına anlatmak­la, aynı duruma düşmemelisin. Böyle yapmak da, koğuculuktur.
Seleften birisi bir arkadaşını ziyarete gider. Sohbet esnasın­da bir dostu hakkında dedikodu yapar ve onu çekiştirir. Bu­nun üzerine ziyaret olunan zatın canı sıkılır ve şöyle der:
Bu ziyaretinle bana yük oldun. Bana üç eziyet getirdin:
1- Sevdiğim kardeşime beni düşman ettin.
2- Huzurumu kaçırdın ve kalbimi bu işlerle meşgul ettin.
3- Seni, emin, güvenilir bir insan biliyordum. Onu da sarstın.
Resul-i Ekrem(s.a.v) şöyle buyurdu:
" Benim katımda en sevimliniz, ahlakça en güzel olan ve çevresi ndekilerle en güzel geçinenİzdir ki, onlar herkesi sever ve herkes te onları sever. Benim katımda en sevimsizleriniz ise koğuculuk yapan, dostların arasını açan ve temiz kimselerde kusur arayanlardır."[10]
Rivayet ediliyor ki, Ömer b. Abdulaziz'e bir adam gelerek: "Senin hakkında falan kimse şöyle dedi" der. Bunun üze­rine Ömer b. Abdulaziz şöyle dedi:
"İstersen bunu tahkik edelim. Eğer yalancı çıkarsan şu ayetin hükmü altına girersin; "Eğer bir fasık, size bir haber ge­tirirse inceleyin."[11] Eğer duyduğun doğru çıkarsa, şu ayetin hükmü altına girersin. "Halkla çok alay eder ve haber gezdir­mek suretiyle çokça koğuculuk yapar.[103]
Her iki halde de mesulsün. Eğer istersen, tetkik etmeden seni affedelim de bu iş böyle kalsın!"
Adam şöyle dedi:
"Beni affet, ya emir el müminin' Bir daha böyle bir şey yapmayacağım"'
Kendisine dedikodu ulaşan kimseye düşen, onu tasdik et­memek, aleyhinde konuştuğu söylenen kimseye karşı kötü zanda bulunmamak, söyleneni araştırmaya kalkmamak, laf getireni ayıplayıp, bunu bir daha yapmamasını söylemek, eğer vazgeçmezse ona öfkelenmek ve nemmamın söylediğini yaymaya kalkışmamaktır. Aksi takdirde kendisi de nemmam olur.
Hasan Basri diyor ki:
"Bir başkasının sözünü sana ulaştıran; senin sözünü de bir başkasına ulaştırır. Yani koğucu yüz verilecek insan değildir. Ona hiçbir surette güvenilmez. Ona nasıl nefret duyulmasın ki, yalandan, gıybetten, iftiradan, hainlikten, karıştırmaktan, çekememezlikten, hile ile insanların arasını bozmaktan hiçbir vakit kurtulamaz. Koğucu, Allah u Teala'nın birleştirmek istediğini (Müslümanlar arasını) ayırmak için uğraşan ve yeryüzünde bozgunculuk ya­pan kimsedir. Nitekim Allah u Teala şöyle buyurmuştur:
"Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere tecavüz ve haksızlıkta bulunanların aleyhinedir. İşte can yakıcı azab bunlaradır."[12]
Eğer kardeşiniz hakkındaki hüsnü zannımızın süi zanna, sevgimizin nefrete ve dostluğumuzun düşmanlığa dönüşmesini istemiyorsak koğucuyu konuşturmamalıyız.
İbni Mesud (r.a) anlatıyor: Resul-i Ekrem(s.a.v) buyurdu ki:" Bana kimse ashabımın birinden ( canımı sıkacak ) bir şey getirmesin. Zira ben, sizin karşınıza, içimde hiçbir şey olmadığı halde çıkmak istiyorum."[13] Hadiste Resul-i Ekrem(s.a.v), Ashabından herhangi biri hakkında hoşuna gitmeyecek bir söz, bir davranış veya kötü bir sıfatın kendisine ulaştırılması­nı, ashabı hakkındaki hüsnü zannını rencide edecek bir şikâyetin olmamasını istemektedir.
Lokman Hekim oğluna dedi ki:
" Senin arkadaşların o kimseler olsun ki, sen onlardan on­lar da senden ayrıldıkları zaman, ne sen onların aleyhine, ne de onlar senin aleyhinde konuşsunlar."
Dilimin ve nefs-i emmarenin şerrinden Allahu Tealaya sı­ğınırım.
Velhamdu lillahi rabbil alemin. Yazımızı beğenip paylaşalım ki başkalarının da okuyup amel etmesine vesile olabiliriz. Okuyan yoruma nokta bıraksın ki sayfamızın erişimi yükselsin. Düşük olursa paylaşımlarımız daha az kişiye ulaştırılır.
[1] Ahmed
[2] Buhari ve Müslim
[3] Buhari ve Müslim
[4] Nesai, Ahmed
[5] İbn-i Ebi Dünya
[6] Et-Tergib ve't-Terhib, 3/498, Taberani
[7] Hücurat:6
[8] Al-iİmran:
[9] Hücurat:12
[10] Taberani, Bezzar
[11] Hücurat:6
[12] Kalem:
[13] Şura:42
[14] Tirmizi, Ebu Davud
*******
Adamın biri Hasan-ı Basri hazretlerine gelir. ´Biliyor musunuz der, filanca sizin hakkınızda olmayacak şeyler söylüyor
- Nerden biliyorsun
- Kulaklarımla duydum.
- Nerede
- Fitnecinin evinde
- Orada ne arıyordun
- Ziyafete gitmiştim.
- Peki neler ikram etti
- Çorba, börek, pilav, tatlı, dolmalar, köfteler, meyveler, şerbetler... Bir sürü şeyler işte.
Bütün bunları içinde tutuyorsun da o üç beş kelimeyi niye tutamıyorsun da niye laf taşıyorsun.

Sana başkasının lafını getiren senin lafını da başkasına götürmez mi? Gıybet etmek ve gıybet edilen lafı taşımak haramdır. İftira hepsinden büyük günahtır. Çünkü iftirada yalanda vardır.